• https://api.whatsapp.com/send?phone=05521012184
  • https://www.twitter.com/@kifsamer
  • https://www.instagram.com/psikologizzetgullu
  • https://youtube.com/@psikologizzetgullu
Algı Tamircisi
www.izzetgullu.net
Hangi Ayetleri Neden Gizlediler
15/01/2023
 
Her zaman derim: Bakmayın siz din, iman, haram, helal denmesine. Gerçek anlamda ahirete iman eden insan sayısı her devirde son derece az olmuştur. Kur'andaki "Onların çoğu" şeklinde geçen ve çoğunluğun hep yanlış üzere olduğunu vurgulayan ayetler bu gerçeğin en temel delilidir.

Elçiye, içindeki mesajı tebliğ etsin diye yollanan bir kitabı asırlarca "Sen anlayamazsın, meali olmaz, siz Arapça okuyun, size sevabı yeter" demek, bu anlayışı gelenek haline getirmek suretiyle insanlardan gizlediler. Fakat orada burada ayet okuduklarında ise, bazı ayetleri özellikle gizlediler. İnönü döneminde Kur'anın mushafı (Arapça metni) yasaklandı diyenler asırlardır Kur'anın ilahi mesajına neden kilit vuruldu, ruhunun sinelerle buluşması niçin engellendi, bu kitap halka tebliğ edilmesi (duyurulması) için gelmemiş miydi demediler.  Savaş koşullarından hesap soranlar günde 40 kere okudukları bir Fatiha'nın anlamını bile kendilerine öğretmeyenlere gelince ağızlar dolusu dualarla sadece minnet duydular.

İnkar hakikati örten, gerçeği gizleyen demektir. Bunu bir kez daha anımsatmak isterim. Yıllarca camiye, cumaya gitmişimdir. Bir çok dini sohbete de katılmışımdır. Buralarda dini öğretinin hep belli başlı ayetler etrafında döndüğüne sadece ben değil, eminim ki sizler de tanık olmuşsunuzdur. 40 yaşımdan sonra Kur'anı anlayarak okumaya karar verdiğimde o kadar çok ayetle ilk defa karşılaşmıştım ki! Ondan sonra haklı olarak hemen her şeye daha da şüpheyle bakmaya başladım. İyi ki de böyle yapmışım diyorum şimdi. Şüphecilik, şüphecilik akımının kurucusu Spinoza'dan daha fazla bize lazım. Allah'ın dininde bile bunca alavere dalavere yapıldıysa şüphecilikten başka çare göremiyorum. Bu yüzden sık sık "Baban olsa sorgula. Delirmişçesine sorgula." diyorum herkese. Aşağıdaki ayetleri okuduktan sonra bir köşeye çekilin, başınızı iki avucunuzun arasına alın ve "Allah'ın dünyasında Allah'ın dediği olur, hüküm yetkisi sadece O'nundur, Hakimiyet sadece O'nundur" filan diyenlere şöyle uzaktan alıcı gözle bir kez daha bakın. Ülkemizde medreseli şeyhinden fakülteli ilahiyatçısına dek onca din profesyoneli olduğunu hatırlayın ve neden hiç birisinin gündeminde bunların yer bulmadığını sorun kendinize. Derdin var mı diye kapını bir kere bile çalmayanlar kapını kermeslerinde sana zeytinyağlı dolma sattırmak için çalıyorsa düşünmelisin artık.
 
Çocukluğumdan beri cumalara gidip gelmiş, iyi kötü yığınla dini programlar  izlemiş, mahalle mekteplerinde okumuş, 20 sene öncesine kadar azımsanamayacak sayıda dini sohbetlere de katılmış ortalama bir müslüman olarak şahsen ben bu ayetlere ancak 40'lı yaşlarımda, ilk defa meal okumaya karar verdiğimde şahit olabildim.

Ya 39 yaşımda vefat etseydim? Dine mükellefiyetin temel şartı akıl sahibi olmaktır denir. Aklın bulunması ve akil baliğ hale gelmek aklın olması demek değildir aslında. Bir akıl ancak olgunlaşma ile tam işlev görmeye başlar. Zaten bu sebeple akıl yaşta değil, baştadır denir. Olgunlaşmamış her akıl, sırf sağlık açısından sorunsuz diye veya belli bir yaşa gelindi diye var sayılamaz. Akıl ortalama kırklı yaşlarda olgunlaşmaya başlıyor ve bence esas bu yaştan sonra insan hakikat arayışına aday hale geliyor. Peygamberimize elçilik görevinin kırk yaşında verilmesi tesadüf değildir. Bu sebeple, kırklı yaşlardan öncesi çok da önemli değil diye düşünüyorum. Kısaca akıl kırklı yaşlarda kemale eriyor. Var lakin henüz kemale ermemiş (haliyle de eksik) bir akılla hiç bulunmayan bir akıl arasında işlevsellik açısından fazlaca bir fark bulunmuyor. 

Kafir Hans ile Tom değildir aslında. Esasında kâfir hakkı örten, gerçeği gizleyen demektir. Bunu Hans yapıyorsa o kafirdir, Hasan yapıyorsa o! Kafir sözcüğünün bile anlamını önce boşaltıp sonra da saptırmak suretiyle hakkı ve gerçeği gizleyenleri gözlerimizden hep sakladılar. Cehd etmekten gelen, her türlü gayreti ve çabayı ifade eden cihadı cephedeki savaşa, kafiri Hans ile Tom'a, salatı namaza, dini ibadete, ibadeti de büyük ölçüde namaza indirgediler.

Bu din bizden çektiği kadar kimseden çekmedi. Mealci, mealcilik vs. diyerek ilahi mesajı anlama çabasını küçümsemelerini siz iyi niyetli bir din derdi ve kutsal dava tasası mı zannediyorsunuz yoksa?

Arapça harfleri sadece birbirine çatmaya "okumak" deyip Mealciliği yani vahyi anlama çabasını hakir gören bu gelenek, işlerine gelince, özellikle Nur suresi 31. ayeti mealen okumaktan hiç çekinmedi. Çünkü kadınları kapatmak için rivayetler yeterli olmayabilirdi, o sebeple mealden de yararlanmak gerekiyordu. Tıpkı korkutup caydırmak için ahiret yetmeyebilir düşüncesiyle kabir azabını vaaz etmeleri gibi.

Yeri gelmişken kabir hayatı mevzusuyla ilgili olarak da birşeyler söylemek istiyorum. Sürekli dünya ve ahiret hayatı diyen, sürekli bu iki hayattan bahseden Kur'an, kabir gibi bir alem daha olsaydı ondan hiç bahsetmez miydi? Eksikliklerden münezzeh olan Allah eksik bilgi, noksan haber yollar mı? Zaten Kur'anda (din adına) hiç bir şeyi eksik bırakmadık demiyor mu? Zina cezasında atılacak kırbacın sayısını bile söyleyen Allah, kabir gibi çok önemli bir ara alemi pas geçer mi? Zaten kıyamet günündeki dirilmenin anlatıldığı ayette "O gün, bizi yerimizden kim kaldırdı" diyecekler deniyor. Bu tepki, kabirde de hayat sürmüş, orada acı ve azap çekmiş bir insanın vereceği tepki midir? Ayrıca, henüz kıyamet kopup da mahşerde toplanmadan, mizan/tartı/terazi kurulmadan, hesap kitap defterleri meydana getirilmeden bir insanın cezalandırılması sözkonusu olabilir mi? Özetle, ayetle ya da akılla, nereden bakılırsa bakılsın, kabir hayatı diye ara bir hayat olmasa gerektir. 

Görüldüğü üzere geleneksel dinde Kur'an dışı ne çok hüküm, bilgi, algı ve uygulama sözkonusudur. Milyonlarca din profesyonelinin olduğu bu alanda kimse bunlarla ilgilenmiyor. Din sahasında sanki her şey güllük gülistanlıkmış gibi görülmeye, Kur'anla ve akılla çelişen hiç bir hurafe mevzu yokmuş gibi davranılmaya devam ediliyor. Başını kapattın mı, namazını kıldın mı deme, kullara Allah'ın soracağı soruları sorma haricinde fazlaca bir hassasiyet yok. Bu coğrafyada hemen herkes birbirinin Allah'ı olma hastalığına yakalanmış. Din olarak nakledilen hususlar acaba kaç kişinin imanını çaldı, hangi çelişkili konular kimde ne itikadi açmazlar yaratıyor, kimsenin umurunda değil bunlar. Kısaca kimsenin ahireti kimsenin çok da umurunda değil gibi. Kapanma, içki, şeriat, namaz gibi sembol yönü de çok güçlü, özellikle de yaşam tarzını ilgilendiren hususlar dışındaki meseleler çok da ilgisini çekmiyor kimsenin. Esasında din görüntüsü altında ideolojik hakimiyet kavgası veriliyor. Bu sebeple her ideolojik kesim kendi günahlarına karşı kör ve sağır. Fakat karşı mahallenin sembol günahlarını bayrak yapıp onun sopasıyla ötekini dövmede çok mahir. 

Malesef atalarımıza Kur'andan daha fazla itibar ettiğimiz için Kur'anla alenen çelişen ne çok hususta dahi kimsenin gıkı çıkmıyor. Hani "Kur'andan başka hakem aramayın" emriyle amel etmek nerede kaldı? Esas hakemimiz ya ecdat ya rivayet ya ulema ya da falan hoca efendi!

Neyse! Konuyu dağıtmakta üzerime tanımam. En iyisimi biz tekrar esas mevzumuza dönelim:

Gizlenen, üstü örtülen, çoğu yerde çok fazla (hatta hiç) duyamayacağınız o kadar çok ayet var ki! Bu ayetlerden bazılarını sizlerle paylaşmak isterim. Hepsi bu kadar değil elbette. Ben sadece bazı örnekler veriyorum. Hemen başlayalım o halde:

Peygamberlerin "sadece elçi" olduğuyla ilgili ayetler... Eee peygamberin "sadece elçi" olduğu açığa çıkarsa heva ve heveslerini "peygamber dedi ki" diyerek dine nasıl yamayabileceklerdi! Kur'an çevirilerine bakın: Hemen her kelime Türkçeye çevrildiği halde "Resul" kelimesinin "Elçi" olarak çevrilmeyip olduğu gibi bırakılması son derece düşündürücüdür. Elçi algısı çok öne çıkmamalı.

"Onlar peygamberlerini ve din adamlarını ilah edindiler" ayetleri... Maazallah peygamberlerin ve din adamlarının ilah edinilebileceği öğrenilmemeli. Aksi halde ilah ile kul farkı dikkat çeker. Kralın hakkı ile Sezar'ın hakkı içiçe geçmez, hak ile batıl birbirinden ayrışmaya başlar.

"Kur'anda eksik yok" ayetleri... Bu ayetler anlaşılırsa Kur'anın yeterli olduğu, vahiy dışı her şeyin dine sonradan sokulduğu gerçeği açığa çıkar. Sahi, dine sonradan sokulan şeyler bid'at değil miydi?

Kur'anın açık, tam detaylı ve mufassal olduğuyla ilgili ayetler... Bu ayetler hakkıyla öne çıkarsa sen anlayamazsın, Kur'an açık değil, ilim lazım, tefsir lazım diyerek dinde ayrıcalıklı bir din sınıfı (paralel dini otorite) meydana getirebilirler mi?

"Ey Muhammed, kendi günahların için tövbe et" mealindeki ayet... Bu ayet öğrenilirse insanların daha rahat günah işlemesine neden olabilir diye düşündüler muhtemelen. 

Peygamberleri de hesaba çekeceğiz ayeti... Bu ayet, oluşturdukları yüce/insan üstü peygamber imajına zarar verebilir demiş olabilirler. Bu ayet öğrenilirse, peygamber varisi dedikleri kutsal şahısları hakkıyla yüceltemeyebiliriz kaygısı da burada başat rol oynamış olabilir. Aksi halde önderlerini ölmeden cennetlik sayabilir, hatta şefaat makamı verebilirler miydi?

Tamam da yine de ayetleri gizlemeye hakkımız olabilir mi? Hakkı ve hakikati gizlemek, gerçeğin üstünü örtmek ne demekti, bundan  bahsetmiştim.

"Yahudilerden, Hristiyanlardan Sabiilerden filan ahirete inanıp da salih işler yapanlara korku yoktur" ayetleri... Böyle olursa müslüman olmanın bir ayrıcalığı kalmayabilir dediler muhtemelen.

"Kitabı ancak temiz akıl sahipleri anlar" ayeti... O zaman ilim ehlinin ne ayrıcalığı kalır ki? Akıl çok öne çıkarsa her şey sorgulanır hem. Ali İmran 7'deki "müteşabihin yorumu sadece Allah'a aittir" ayetine "...ve ilimde derinleşenler" ibaresi düşmeleri bu konudaki kaygıyı açıkça ispat etmektedir. 

Düşünmeye davet eden sayısız ayetleri... İnsanlar düşünürse sorgular, sorgularsa anlar, anlarsa itiraz eder. Bu, otorite sahipleri için çok tehlikeli olur!

Dinde gurup gurup ayrılmayı yasak eden ayetler... Bu ayetler bilinirse mezhepler, cemaatler, tarikatlar yara alır. O zaman kim bir guruba dahil olur ki! Allah diyor, ipime sıkıca sarılın ve dağılıp ayrılmayın. Bize dediler, ümmetin ayrılığında rahmet vardır.

"Bu Kur'an en doğru yola iletir" ayeti. Kur'an doğru yol için yeterse, bizim hoca efendinin görüşleri ile falan hocanın külliyatı da lazım denemez ki! 

"Kıyamet günü Kur'andan sorulacaksınız" ayeti... "Kur'an ve..." diyebilmek için, başka kaynakları da din haline getirip onları da imtihan külliyatı arasına sokabilmek için bu ayetin de manasının saklanması, sadece lafzının Arapça makamla okunup geçilmesi gerekirdi. Tecvid, galgale, idgamı maalgunne çok önemli. Hele hele gaf harfi tam gırtlaktan çıkmak zorunda.

"Kur'andan başka hakem aramayın" ayeti... Sayısız hakemimiz, hüküm mercimiz, bir çok paralel dini otoritemiz olmazsa kimin dinde ne ayrıcalığı kalır ki! Allah gökte ilah tek olmasaydı karışıklık çıkardı der. Yerde ilah tek olmadığı için çıktı zaten, din eksenli bunca karmaşa. İlah sadece gökte değil, yerde de tek olmalı. Hele hele de din sahasında kesinlikle tek olmalı.

Daha böyle bir çok ayeti hiç bir yerde ne işitir ne de görebilirsiniz. Onun için diyorum ki yarın yatacak yeri olmayanların bize din ve iman üzerinden nutuk çekip ayar vermesine tahammül etmekte zorlanıyorum. 

Deve sidiği satanlara, yanmayan kefen pazarlayanlara, ayetleri cinsel uzuvlara okuyup üfleyenlere, din adına, Allah'ın adıyla kelle kesenlere, Allah'ın şüphesiz biz koruyacağız diye söz verdiği kitabın ayetini bir keçiye yedirenlere falan duymadıkları öfkeyi neden benim gibilere duyuyorlar zannediyorsunuz.

Hadi bu din sınıfının, din tüccarlarının bize olan öfkesinin nedeni var. Ey din adına, Allah, bismillah denilerek asırlardır aldatılan sokaktaki ortalama vatandaş: Sana ne oluyor, sen niye onlara uyup da bize kızıyorsun? Senin gözlerini biz açmasaydık ahirette açılacaktı. Paçandan akan şirkin farkına ancak, mizana çıktığında varabilecektin! 

Bu arada rahmetli Atatürk'e de bol bol duat! İyi kötü bir hürriyet ve özgürlük rejimi kurmuş da gizlenen nice yalanları, kutsal şerbetine batırılmış ne çok sömürü ve suistimalleri bu sayede öğrenebiliyorsun. O olmasaydı Allah'ın "Düşünüp öğüt alasınız diye indirdik" dediği bir kitabı öğüt almak için değil, düşünmek için hiç değil; sadece harflerini birbirine çatarak, sadece sevap kazanmak için okumaya, din sınıfının elinde oradan oraya savrulmaya devam edecektin.

Hem yeryüzünde hiç müslüman kalmayınca kıyamet kopacak diye hem de kıyametten önce İslam her yere hakim olacak diye düşünmüyor, böyle daha nice çelişkinin farkına varabiliyorsan bugün, bunu iyi kötü aldığın çağdaş ve laik eitime borçlu olduğunu da unutma sakın.

Ha şunu da ilave edeyim: Seni açıkta kalan bir tutam saç telin ve derdinden içtiğin iki duble rakı için filan, daha tartı terazi kurulmadan üstelik, yani peşin peşin cehenneme yollayıp kendi nefislerini temize çıkaranlar işte bu kadar çok ayeti sizlerden gizlemeye halen devam edenler.

Ergen kaşlarını alınca fıtrata müdahale var deyip havalara hoplayan ama Kaz dağları delik deşik olurken doğanın fıtratı umurlarında olmayıp adeta birer günahsız/kanatsız meleğe dönüşenler, kendi ayıplarını imtihanın ve insan olmanın gereği sayıp sıra onun bunun günahlarına gelince birden azap meleği kesilerek herkesi anında ateşe postalayanlar da aynı kişiler.

Şüphesiz en doğrusunu sadece Allah bilir.

Psikolog İzzet GÜLLÜ
www.izzetgullu.net



1215 kez okundu. Yazarlar

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın

Yazarın diğer yazıları

Birkaç Fikri Kırıntı - 26/12/2023
Sabahın beşinde
LAİKLİK DİNSİZLİK MİDİR - 24/12/2023
.
Yerli Selefiler Milli Robot Yapmış - 03/02/2023
Hatalı Kandil Algısı - 26/01/2023
Kandil Var mı Yok mu?
Son Risale Dersi - 23/01/2023
Buldum Deme, Hep Ara
Şu Zamanda Akla Kurt Düşürmenin Önemi - 22/01/2023
.
Niyet Ettim Kırbaç İçin Namaz Kılmaya - 22/01/2023
Allah Dışı Kaygılara Kulluk Ettirmek
Mutsuz İnsan Projesi - 21/01/2023
.
Ruhlarımızdaki Şeriat Çatışması - 19/01/2023
Şeriat Yok Diye Yanacak Yıyız?
 Devamı