• https://api.whatsapp.com/send?phone=05521012184
  • https://www.twitter.com/@kifsamer
  • https://www.instagram.com/psikologizzetgullu
  • https://youtube.com/@psikologizzetgullu
Algı Tamircisi
www.izzetgullu.net
DOĞAL GIDAYI BEYAZ EŞYAYA DÖNÜŞTÜREN BİR DÜNYADA SAĞLIK FELSEFESİ
04/08/2013
Gıda mühendisliği doğal kalması gereken gıdayı doğal bir ürün olmaktan çıkarıyor, kimyevi bir madde ve sanayi mamülü haline getiriyor. Bu mühendislik türü gıdayı sanayileştiriyor, bir nevi beyaz eşyaya çeviriyor.

Sanayi mamülü haline gelerek doğallıktan uzaklaşan gıda, "doğası doğala uygun olan" insan sağlığının genetik ve kültürel kodlarını bozuyor.

Yemek programlarındaki farklı yemek üretme yarışı yani reyting rekabeti bir kültür işi ve bu kültürle oluşan bir yatkınlık meselesi olan yeme alışkanlıklarımızı bozuyor.

Yeme alışkanlıklarının, yeme kültürünün bozulması insan organizmasında yıllar içinde oluşmuş bulunan tabii uyumu da bozuyor.

Nitekim sağlık bir uyum işidir. Hastalık da bu uyumun ve dengenin bir biçimde bozulmasıdır haddi zatında.

Bir yandan eski tarihi devirlerde kuru ekmekle, yıllar boyu birkaç hurmayla bile beslenen ama yine de sağlıklı kalabilen insanoğlu gerçeğini görmek istemeyen, sırf bir mesleğin öneminin altını kalın harflerle çizebilme adına beslenme işini abarttıkça abartan, örneğin "dengeli ve düzenli beslenmek gerekir" klişesini temel slogan haline getiren, böylece birçok faktörü dikkate almayan, işi, temposu, metabolizması vs. başka başka olan tüm insanlara hep aynı reçeteyi telkin eden, böylece vücudun ihtiyacı olmayan yahut günlük olarak yakamadığı bazı şeyleri yığmasına - biriktirmesine sebep olan, yani obeziteye yol açan güya bilimsel olan yeme - içme önerileri...

Türkiye halkının neredeyse yarıya yakınının obezite riski taşıdığı söyleniyor. Bu noktaya durup dururken yahut gökten zembille inerek gelmedik!

Hep söylüyorum: Sorunlar uzman sayısı ile boşuna paralel artmıyor! Bu bundan sonra da hep böyle olacaktır.

Diğer yandan doğası gereği doğal kalması gereken gıdayı bir sanayi ürünü haline getiren, adeta beyaz eşyaya çeviren klasik ve yaygın gıda mühendisliği uygulamaları...

Öte yandan, "Bu sektörde biz de varız, bizi de yok saymayın" demeye çalışan ve hayal güçleri sayesinde NASA'da bile iş bulabileceklerini düşündüğüm bilumum aşçılar.

Sadece vitamin değeri ve protein zenginliği meselesi olmayan, aynı zamanda bir alışkanlık işi, bu alışkanlıkla kazanılmış bir uyum meselesi olan yerleşik yeme kültürümüzün altını oyan, her önüne gelen besini birbiriyle harmanlanarak her gün yeni yemek çeşitleri üreten, sonra da, "Hııııı, harika olmuş, mutlaka öneririz, afiyet bal şeker olsun" diyen, beğenmedikleri tek bir yemek çeşidi dahi bulunmayan sunucular marifetiyle millete telkin eden yemek programları...

Beri yandan yetersiz gıda denetimleri...

Etkisiz ve sadece kamuya deşifre etmeyi yeterli sanan içi boş ceza uygulamaları...

(Sanki millet her markete gittiğinde onca üçkağıtçı firmanın hepsini aklında tutacak da tedbir alabilecek. Tam bir tavşana kaç tazıya tut uygulaması. Üç kağıtçı olanı, milleti dolandıranı atsanıza hapse. Tek bir adam belki de ihtiyaç içinde olduğundan ötürü bir tek kişiyi bile dolandırsa hemen hapsi boyluyor. Ancak tuzu zaten kuru olan koca bir firma milleti dolandırıyor, sağlığını gasp ediyor. Sonunda ya sadece para ödüyor ya deşifre ediliyor. Fakire hapis, zengine para. Adaletin bu mu dünya)

Zararlı olduğu alenen bilinmesine karşın glikoz türü maddeleri kökten yasaklamak yerine belli seviyede tutmayı marifet gören bozuk anlayışlar...

Sadece, "Hasta ol, gel" anlayışı ve tedavi etme, bunu da sadece ilaç marifetiyle yapma üzerine kurulmuş devasa bir sağlık organizasyonu.

Hekimi iyileştirdiği değil de baktığı hasta sayısı ile ödüllendiren, bir bakıma, "İyileştirmek değil; daha fazla hasta görmek marifet" mesajı veren, iyileşmeleri değil de sanki hasta sayısındaki artışı teşvik eder gibi görünen bir sağlık sistemi.

Hatta tedavi kurumlarının bile adının "şifahane" değil de hastalık telkini - çağrışımı yapan "hastane" olarak tercih edilmesindeki felsefe ve buradaki baskın mantık!

Bir bakıma bilinçaltlarına, "Buraları hastaların bolca bulunduğu yerdir, şifa üretmesi gerekmiyor ki..." mesajı veriliyor olması! Beyin sadece verilen düz manayı değil; ilk bakışta farkedilemeyen dolaylı mesajı da anlar!

Ayrılan onca kaynak lakin yine de bir türlü azalmayan hasta ve hastalık sayısı.

Sonuç:

Hastadan ve hastalıktan beslenen, her geçen gün daha da büyüyen koca bir sektör!

Buna karşın hiç azalmayan hasta ve hastalık sayısı, hiç düşmeyen poliklinik istatistikleri...

Hatta -esasında mahcup olmak gerekirken- bilakis yüksek hasta istatistikiyle övünülmesi, bunun değer katan bir reklam malzemesi olarak görülmesi - kullanılması...

Galiba tüm bunların nedeni her alanda tek bir meslek etkinliğinin ve yetkinliğinin getirdiği tekelleşme.

Bu tekelleşmenin yol açtığı nitelikli iç denetleme noksanlığı, bakış açısı körlüğü ve özeleştiri zorluğu!

Gıdayı gıda mühendisine, beslenmeyi diyetisyene, sağlığı da sadece hekimlere bırakmanın getirdiği tekelcilik esas sorun gibi duruyor!

Tabi ki görmek istersek böyle duruyor! Yoksa görmek istemeyen için başka gerekçeler bulmaktan daha kolay ne var! 



2214 kez okundu. Yazarlar

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın

Yazarın diğer yazıları

Birkaç Fikri Kırıntı - 26/12/2023
Sabahın beşinde
LAİKLİK DİNSİZLİK MİDİR - 24/12/2023
.
Yerli Selefiler Milli Robot Yapmış - 03/02/2023
Hatalı Kandil Algısı - 26/01/2023
Kandil Var mı Yok mu?
Son Risale Dersi - 23/01/2023
Buldum Deme, Hep Ara
Şu Zamanda Akla Kurt Düşürmenin Önemi - 22/01/2023
.
Niyet Ettim Kırbaç İçin Namaz Kılmaya - 22/01/2023
Allah Dışı Kaygılara Kulluk Ettirmek
Mutsuz İnsan Projesi - 21/01/2023
.
Ruhlarımızdaki Şeriat Çatışması - 19/01/2023
Şeriat Yok Diye Yanacak Yıyız?
 Devamı