• https://api.whatsapp.com/send?phone=05521012184
  • https://www.twitter.com/@kifsamer
  • https://www.instagram.com/psikologizzetgullu
  • https://youtube.com/@psikologizzetgullu
Algı Tamircisi
www.izzetgullu.net
YARATILANI HATASIZ İSE SEVMEK
24/09/2013
Allah insana ruhundan üflediğini söylüyor. Yaratıcının ruhundan üflenilmiş bir canlı insanoğlu. Bu konuda müstesna bir yeri var.
 
Ayrıca o eşrefi mahlukat denilen bir varlık. Canlı cansız bir alem onun hizmetine sunulmuş, amadesine verilmiş. Ayrıca onca canlı içinde yaratanın imtihanına sadece o namzet edilmiş!
 
Dolayısı ile o sırf yaratandan ötürü dahi olsa iyilikleri - güzellikleri hak eden bir canlı! Bir padişahın yakını sırf o padişah hatırına bile neleri hak ediyor! İnsan Allah'ın yarattıkları içinde müstesna bir konumu ve yeri olan bir tür!
 
Terslemek, soğukluk, kabalık, hakaret, iğneleme, ilgisizlik vb. yollarla her gün hiç çekinmeden kırdığımız, kıramadığımızda ise bir şekilde incittiğimiz kişi sırf yaratanı hatırı için bile olsa güzellikleri hak eden bir canlı!
 
Bu çok hayati bir noktayı unuttuk. İyi yaklaşımlara yahut kötü tavırlara maruz bırakma işini sadece karşımızdaki kişi ya da kişilerin hak edip etmemesi inancımıza indirger olduk!
 
İyiliği hak ediyor mu?
 
Ya da kötülüğümü hak etti?
 
İyi davranışları ve kötü tavırları yani insanlara karşı olan yaklaşımlarımızı karşımızdaki kişilere bağlı olan bir "hak" meselesi haline getirdik!
 
Yaklaşımlarımızı dışımızdaki bu iki temel nokta belirler hale geldi. İçselleştirdiğimiz, bize yakışan bu dediğimiz, ne pahasına olursa olsun sürdürdüğümüz, dolayısı ile de tutarlı ve standart olan oturmuş bir yaklaşım kalıbımız yok artık. 
 
İyi yahut kötü her yaklaşım türünü bir potansiyel eğilim olarak içimizde taşıyoruz. Yerine ve durumuna göre bir tercih yapıyor, hemen o yaklaşım kalıbına giriveriyoruz sonra da. 
 
Bu samimiyetsizlik ve değişkenlik demektir. Haliyle hem fıtrata uymaz hem de ruhu kısa sürede yorar! İçimizde insan sayısınca farklı yaklaşım şekli barındırmak, duruma göre sürekli bir iyi bir kötü kalıplar arasında gidip gelme vaziyeti takınmak kişilikleri de dengesiz yapar, ayarını bozar! Nitekim de öyle oluyor! Böylesine garip bir gel - gitler girdabına yakalanmış bir ruhun sahibi ne yaparsa yapsın; ruhunda felahı yakalayamaz!
 
Bu insan nasıl?
 
İyiliği hak ediyor mu?
 
Yoksa kötülüğe mi layık?
 
Açıktan yahut gizliden hemen bu üç soruyu soruyor, ardından da buna göre bir rota belirliyoruz kendimize! Bu durumda oturmuş ve ne olduğu belli olan karakteristik bir yapımız yok demektir. Oturmamış bir yapıya sahip olan bir ruh daha kendisi sübut bulamışken içsel bir sükunete nasıl sebep olabilir!
 
Sırf bize ait olması gereken, kaynağını dışarıdan değil; sadece ve sadece içimizdeki doğrulardan - ilkelerden alması gereken yaklaşımlarımızı / davranışlarımızı birileri için ödül yahut cezalandırma aracı gibi görmemeliyiz. Bir rüşvet yahut silah olarak kullanmamalıyız! 
 
Bu hata başta; hem bize zarar verir hem de toplumun kısa sürede bu tip kişi ve kişiliklerle dolmasına yol açar! Böylesine bozuk, samimiyetsiz ve dengesiz bir karakter yapısıyla inşa olmuş insanların yaşadığı bir dünya ise adeta cehennemden farksızdır. 
 
Bu tür "kötülüğe kötülük" odaklı davranış kötü dediğimiz kişilerin gruplaşmasına - dayanışmasına, iyilerle mücadele vermesine, iyiliklere ve iyilere karşı hınçla ve kinle dolmalarına yani kötülüğün çoğalmasına hizmet eder. 
 
Diğer taraftan insana sırf şu ya da bu kişi diye değer verdiğimizde yahut vermediğimizde onların iyi veya kötü dediğimiz yönlerini önemsemek kaçınılmaz olur! Oysa insanların kim olup olmadığını değil; onu yaratan için, yaratanının hatırı için diyerek algıladığımızda hataları vs. önemini yitirir, daha dengeli ve tamamen içimize oturmuş, kaynağı yüzde yüz bize ait olan sağlıklı / oturmuş (dengeli) yaklaşımlar girer devreye. Bu ise hem kendimize hem muhatabımıza hem de yaşadığımız dünyaya bir yığın güzelliklerin tohumu ekmek olur. 
 
İyi - kötü diye tasnif ettiğimiz her şey Allah'ın bilgisi ve izni dahilinde ortaya çıkıyor şu hayatta. "O"ndan habersiz bir yaprak dahi düşmüyor dalından. Yine bizim şer bildiğimizde hayır, hayır zannettiğimizde ise bir yığın şer saklı olabiliyor. Allah'ın da dediği gibi her şeyi en iyi "O" biliyor, biz bilmiyoruz! Çoğu zaman vehimlerimizi bilgi sanıyoruz, öylece yaşayıp gidiyoruz. Allah bilir ya böyle yaparak ömrümüz süresince kaç kişinin psikolojik kanına girmiş oluyoruz. Bunu yarın kıyamette öğreneceğiz. Şuan işimiz Alamanya'dan iyi maşaAllah!
 
Öyleyse yanlış yahut hata dediğimiz şeyler bizlerin insanca yaklaşımından taviz vermemizi gerektirecek kriterler / durumlar olmamalı. Biz insan olduğumuz için, karşımızdaki da insan olduğundan dolayı ortaya konulmalı tüm yaklaşımlar. İyiliğin mükafatı ile kötülüğün cezası bize ait olmamalıdır. Bunlar şayet suçsa devlete; günahsa da Allah'a ait olmalıdır. Uyarabiliyorsak güzel bir üslupla uyarmalıyız; lakin hiçbir kişiyi bir - iki hatalı davranışı için toptan yargılamaya, sonra da toptan infaz etmeye kalkışmamalıyız. Bir hatalı insan için dört - beş masumu öldürmek ile bir - iki hatalı davranışı için koca bir insanın her şeyini hedef almak aynı şeydir.
 
Hiçbir insan bir - iki hatalı yönünden ibaret değildir. Bir insanın bir veya iki hatası için tamamını hedef alıp o insanı her haliyle sanık sandalyesine oturtmak, parçalarının kabahati için bütününü cezalandırmak hem ölçüsüzdür; yani zulümdür. Hem de bu bizim vazifemiz değildir; yani haddi aşmaktır.
 
Allah, "Ey insanlar, insanlara karşı yaklaşımınızda..." vs. derken bu insan kategorisinin içinde sadece iyilerin değil, kötülerin de olduğunu şüphesiz ki biliyordu. Ama o bunu önemsemedi, sadece insanlar diyerek ait oldukları canlı türünü baz aldı. Biz de böyle yapmalıyız. 
 
Biz insansak, karşımızdaki de insansa şayet iyi davranmak bizim vazifemizdir. Karşımızdaki iyi ise de kötü ise de onun karşılığı bize ait değildir. Az önce de belirttiğim gibi bu kötülük suç vasfı taşıyorsa devlete; günah özelliğine sahipse de yaratana aittir ancak!
 
İkili, beşeri ve insani ilişkileri ödül ve ceza aracı olarak kullanmak hem bize hem muhataplarımıza hem de içinde yaşadığımız ve bizi sürekli etkileyen ortak insanlık değerlerine (yani akvaryumun suyuna) zarar vermektedir.
 
Esasında iyi davranamıyorsak bu, başkasının bunu haketmesi yahut haketmemesi yüzünden değildir. Bu; iyi olmayı / iyi davranmayı başta bizim yani kendimizin haketmemesi sebebiyledir. Öbürü sadece kendimizi kandırmaktır. 
 
"İyilik eden sadece kendisine iyilik etmiştir. Yine kötülük eden de sadece kendisine kötülük etmiştir" (Casiye, 15) 


3158 kez okundu. Yazarlar

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın

Yazarın diğer yazıları

Birkaç Fikri Kırıntı - 26/12/2023
Sabahın beşinde
LAİKLİK DİNSİZLİK MİDİR - 24/12/2023
.
Yerli Selefiler Milli Robot Yapmış - 03/02/2023
Hatalı Kandil Algısı - 26/01/2023
Kandil Var mı Yok mu?
Son Risale Dersi - 23/01/2023
Buldum Deme, Hep Ara
Niyet Ettim Kırbaç İçin Namaz Kılmaya - 22/01/2023
Allah Dışı Kaygılara Kulluk Ettirmek
Şu Zamanda Akla Kurt Düşürmenin Önemi - 22/01/2023
.
Mutsuz İnsan Projesi - 21/01/2023
.
Ruhlarımızdaki Şeriat Çatışması - 19/01/2023
Şeriat Yok Diye Yanacak Yıyız?
 Devamı