• https://api.whatsapp.com/send?phone=05521012184
  • https://www.twitter.com/@kifsamer
  • https://www.instagram.com/psikologizzetgullu
  • https://youtube.com/@psikologizzetgullu
Algı Tamircisi
www.izzetgullu.net
BİR PSİKOLOG GÖZÜYLE DİNDE BASKI VE ZORLAMA
25/06/2016

Dinde baskı ve zorlama var mı? Varsa hangi alanlarda ve nasıl var? Bu yazı dindeki açık yahut zımni baskı ve zorlamanın pek bilinmeyen anatomisini anlatıyor.

Allah açıkça şöyle söyler son mesajında:

 "Dinde zorlama yoktur" (Bakara 256)

Bitti!

"Hak ile batıl birbirinden ayrılmıştır, artık dileyen dilediği yolu seçer" (Bakara 256)

Nokta!

"Dilediğini seçer" deniyor, dikkat edin! Dilediğimizi seçebileceğiz elbette, aksi halde adına dünya imtihanı denebilir mi? Seçenek yoksa seçim, seçim yoksa imtihan var denebilir mi? Malesef ki denebiliyor! Ruhbanların kurduğu ve Kur'anla bütün bağını koparmış dinde bu pekala mümkün!

Dikkat edin: Dinde, zorlama, yoktur!

Hepsi üç kelime! Bunun lamı - cimi, istisnası - kaydı - kuydu, yok esasında şunu dediydisi, yok aslında bunu kastettiydisi falan yoktur! Geleneksel çizgideki ruhbanların dediği gibi "Dine girişte..., dinin içi yani ibadet hariç, ehli kitap için..." vs denmiyor! "Dinde" deniyor. "Zorlama yoktur" deniyor. Bitti! Bitmeli! Nokta! Konulmalı!

Müslümansak şayet " İşittim ve itaat ettim" diyeceğiz! Dinin girişini, içini, çıkışını, velhasıl dinle ilgili her şeyi kapsadığını kabul edeceğiz! "Allah kelime sıkıntısı çekmez." ve "Allah'ın sözleri adalet bakımından tastamamdır" ayetlerine sadece lafta değil hakikatte de iman edeceğiz! Allah Ali İmran 7'de müteşabihlerin bile tevilini yasaklarken böyle apaçık hükümleri tevil ederek asli manasını saptırma yoluna tevessül etmeyeceğiz!

Peki zorlama ne demektir?

Zorlama neye yahut nelere yol açar?

Şimdi de bu iki sorunun cevabını bulalım, dinimizin zorlama yoktur sözüyle akılcı bir hüküm verip vermediğini, bu prensibin insan doğasına uyup uymadığını tespit etmeye, üzerinde biraz tefekkür etmeye çalışalım!

Zorlama kısaca bir şeye zorla yöneltme, iradeler üzerinde baskı kurarak bir şeye bir biçimde mecbur kılma demektir. Nasıl ki şiddet demek sadece fiziksel şiddet demek değildir; psikolojik şiddet, ekonomik şiddet, sözel şiddet gibi türleri vardır! Aynı şekilde zorlamanın da psikolojik zorlama, eğitimsel zorlama gibi, sosyal zorlama, çevresel ve kültürel zorlama türevleri vardır. Yani zorlama sadece elinde sopayla birilerinin kafasının üstünde nöbet tutmak demek, elde kırbaçla fiziksel baskı yapmak demek değildir. Bu sadece baskı ve zorlamanın tek bir türevidir.

Hatta psikolojik, eğitimsel, sosyal ve çevresel / kültürel zorlama en yaygın baskı ve zorlama türleridir. Bu çok mühim gerçeği yaygın manada ıskaladığımız için elinde sopa olmadığı, kırbaç kullanılmadığı, cebri bir dayatma ve şiddet bulunmadığı sürece kimsenin kimseye baskı kurmadığını, kimsenin kimseyi zorlamadığını düşünüyor, böylece gerçeği doğru okuma imkanından asırlardır mahrum kalıyoruz. Dolayısıyla İslam aleminin hemen her noktasını kuşatan baskı ve zorlama olgusunu asla göremiyor, göremediğimiz için de gerekli düzeyde, Kur'anın istediği, emrettiği yönde adımlar atamıyoruz.

Zorlama neye / nelere yol açar? Dinin zorlamayı lafı eğip bükmeden, son derece net bir dille yaksa etmesi akla ve bilime uygun mudur?

Zorlamanın her türü dinen yasaktır. Bunun tevil edilecek bir tarafı yoktur. Gelenek birçok konu gibi bunu da çarpıtmış, "Bu ayette kastedilen aslında insanların zorla Müslüman edilemeyeceğidir, yoksa dine girenlerin, ben müslümanım diyenlerin zorlanmasında sorun yoktur. Hatta bu gereklidir" demişlerdir. Çocukların belli yaşa geldiklerine halen namaza başlamamışlarsa dövülebileceğine varıncaya kadar yığınla öneride bulunmuşlardır. Bunlar Allah'ın yerine dinde hüküm ihdas etmişler, bu hükümle Allah'ın hükmünü geçersiz kılmışlar, Allah'ın ilgili hususta da apaçık olan öğüdü ortadayken niyet okumaya, son derece net olan bir hususu tevil etmeye kalkışmışlardır.

Evet... Zorlamanın türleri vardır, zorlama demek elde sopa ile kişilerin başında nöbet tutmak demek değildir dedim! En yaygın zorlamanın psikolojik, eğitimsel, sosyal ve çevresel/kültürel zorlama olduğuna dikkat çektim! Şimdi de kısaca zorlama neye / nelere yol açar, zorlama ne kadar bilimseldir, bu dinsel görünümlü, din kisvesi giymiş yaygın tutum akla ne derece uygun düşer sorularının cevabını bulmaya çalışalım!

Hemen belirteyim ki her türlü zorlama niyetleri ifsat eder, saf Allah rızasıyla değil de başka (paralel) kaygılarla iman edilip amel işlenmesine yol açar. Bu ise dinen fasittir, batıldır, geçersidir.

Dinde bir inanç yahut amel "saf ve sırf Allah için olursa" bir değer taşır. Yarısı Allah için, kalan yarısı da baskı ve zorlama sayikiyle yapılan hiçbir inanç, amel, eylem, iş dinen geçerli değildir. Allah "Yapın da nasıl yaparsanız yapın" demez. Bunu toplumu dindarlaştırmak gibi bir projeleri olan bir kısım ruhbanlar böyle söyler. Görüldüğü üzere dindeki her türlü zorlama, en ufak bir baskı öncelikle niyetleri bozuyor (çatallı niyetlere yol açıyor), geçersiz bir itikada ve amele neden oluyor.

İkincisi, zorlama Allah'tan başka şeylere kul olmaya da neden olur. Kişi sadece Allah'tan değil de bazı kişilerden veya sistemden, en çok da sosyal çevresinden vs korkup çekindiği için bir itikada ve amele yöneliyor. Yüzde yüz Allah rızasını (kaygısını ve korkusunu) gözeten, başka paralel kaygılardan tamamen arınmış bir kalple ve zihinle bir inanç ve amel geliştiremez oluyor insanlar. Bu ise Kur'ana göre açıkça şirktir. Bu sadece Allah'a değil; Allah'tan başka şeylere (kişilere / sistemlere vs) de kulluk etmektir. Bu dinde Allah dışı otoritelere itaat edip boyun eğmektir.

İslam aleminde dini baskı ve zorlamanın yaygın manada kendisini gösterdiği üç alan katı ve kapalı, ruhu baskıya ve zorlamaya dayanan rejimler, dini denilen eğitimler ile temeli uyumlu olmayanı bir biçimde dışlama üzerine kurula olan hoşgörüsüz sosyal çevre ve kültürdür.

Dini denilen baskıcı rejimlerin nasıl, ne şekilde baskıya ve zorlamaya yol açtığı zaten çok açıktır, bunun detayına girmeye gerek bile yoktur. Sırf bu sebeple dahi bu tür rejimler Kur'ani değildir. Şayet dünya bir imtihan yeri ise, şayet Allah bizleri hangimizin hangi ameli işleyeceğini test ediyorsa (ki öyledir) özgürlük bu işin olmazsa olmazıdır. Özgürlük yoksa seçenek yok demektir. Seçenek yoksa seçim yoktur. Seçim yoksa imtihan var denebilir mi? Dini denilen rejimler sadece kişileri kendilerini Allah'ın vekili yahut jandarması gibi gören seçkin kullara ve sisteme kul etmekle (şirke düşürmekle) kalmaz, ayrıca ilahi imtihan ortamını da kökünden yok eder. Bu rejimlerle yönetilen hiçbir sistemin iflah olmaması tesadüf değildir. Allah ilahi imtihan ortamını hem de kendi adını alet ederek temelinden dinamitleyen kişi ve yapılara huzur ve başarı verir mi?

(Not: Bu sistemler iki - üç ayeti Kur'andan alır, geri kalanını ise ulemanın zan ve tahminlerinden meydana getirirler. Ancak adına Allah'ın sistemi derler. Ulemanın zan ve tahminleri ilahi midir? Kulun görüşleri ilahi olabilir mi? Bunlar indirilen midir? Öyleyse bunlara indirilenle hükmetmek denebilir mi? Görüldüğü üzere bu yapılar / sistemler kula ait olana ilahi diyerek, görüşlere ilahilik kisvesi giydirerek Allah'a iftira da ederler. Elleriyle kitap yazar, sonra da onlara dinsellik katarlar. Bu olsa olsa yeryüzündeki zulümlerin en büyüklerindendir. Kaldı ki Allah'ın sisteminde hata ve kusur olur mu? Oysa bu sistemlerin tamamı yığınla hata ve yanlışla doludur. Ruhbanların tamamına yakını bu meselenin bu tür dini argümanlarını açık ve seçik bir şekilde ortaya koymaz. Bu konudaki kafa karışıklığını gidermeye pek çalışmaz. Böylece böyle bir rejim dinde varmış gibi bir algı oluşmasına zımnen destek verirler. Aslında çoğu böyle katı ve kapalı dini rejimleri aslında kendileri de isterler. Çünkü bu tür yapılar ruhbanların statüsüne statü katan rejimlerdir, dediğim gibi çoğu bunu açıkça belli etmese bile zımnen arzu eder. Böyle bir rejimde ülkeyi aslında perde gerisinden kendileri yönetir, hatta bir ruhban kolayca mahkemeye kadı bile olabilir.)

İslam aleminde kimsenin üzerinde düşünmediği, çünkü farkına bile varmadıkları en yaygın, en sinsi baskı ve zorlama türü "dini" denilen eğitimlerdir. Malumdur ki eğitim istendik yönde kalıcı davranışlar kazandırma süreci olarak tanımlanır. Bu yaygın eğitim tanımına göre eğitimde istendik yönde ve kalıcı davranışlar kazandırmak esastır. İçyapısı bunu sağlayacak şekilde kurgulanmıştır. Bu amacı sağlamak içindir ki eğitim zaten zamana ve belli bir periyoda yayılmıştır, tekrarlar vs söz konusudur.

Eğitim esasında bir telkin türüdür. Telkin ise en etkili psikolojik zorlama aracıdır. Eğitim belli amaç doğrultusunda sunduklarıyla (tekrara dayalı, ısrarlı mesajlarıyla) bir telkin ortamı oluşturur; dolayısıyla da zihinleri, doğal olarak da iradeleri baskı altına alır. Bu yüzden dini denilen bir eğitimden geçen hemen hemen herkes aynı kalıptan çıkmış gibi belli inanç ve değerlere sahip olur. Bu eğitim denilen telkin siteminin esasında bir psikolojik zorlama yöntemi olduğunun en açık ispatıdır. Oysa Kur'anda önerilen, peygamberimizin uygulamasına uygun olan telkin değildir, tebliğdir. İslam alemi asırlardır tebliğ değil; telkin yapmaktadır.

100 kişiye tebliğ yaptığınızda 10, 20, 500 kişi kabul eder. Ancak 100 kişiye eğitim verdiğinizde yani telkin yaptığınızda neredeyse 100'ü de kabul eder. Burada, eğitim alanlara Allah tebliğ edilenlerden daha fazla hidayet veriyor diyebilir miyiz? Burada sonucu hidayet değil, telkin ve yol açtığı zihinsel / ruhsal şartlandırma belirliyor. Yani sonucu hidayet ve onun tek sahibi olan Allah değil; telkin, şartlandırma gibi unsurlarıyla psikoloji belirliyor, insanlar belirliyor. Bu en hafifiyle Allah'ın işime müdahaledir, O'ndan rol çalmaktır.

Bakın bu çarpıcı örnek tebliğ ile telkin arasındaki zorlayıcılık farkına çok güzel bir örnektir. Tebliğ bilmeyeni bilir, işitmeyeni işitir hale getirmek, sonrasını, sonucu, hidayeti tek sahibi olan Allah'a bırakmaktır. Şayet böyle olursa baskıdan ve zorlamadan söz edilemez.

Ancak dini eğitim, diğer adıyla dini telkin farklıdır, burada kişileri istendik yönde etkilemek, dönüştürmek vardır, nihai olarak bu hedeflenir. Bunun için karne, puan, not, kanaat, hatta belli türlerde ve yoğunluklarda cebir bile kullanılır. Hidayeti Allah'a bırakmaz, ne yapar eder sonucu mutlaka sağlamaya çalışır. Haliyle de Allah'tan rol çalar, hedefini bir biçimde ama mutlaka (sadece istisnaları vardır) gerçekleştirir. Tekrarla, telkinle, alışkanlık inşa ederek, ısrarlı mesajlar vererek yapar bunu! Temelinde "Dindar olsunlar da nasıl olurlarsa olsunlar" gizli anlayışı hakimdir. Böylece şuur üzerine kurulu, saf Allah rızası ile yönelip amel eden özgür ruhlu kullar yerine alışkanlık tesiriyle, yapmayınca rahatsız olma vb psikolojik kaygılarla inanıp amel eden geleneksel zihinler yaratır. Bu anlayış oluşum sürecinde büyük ölçüde dış baskıyla oluştuğu için yaşamın ilerleyen yıllarında bu dış baskı kalktığında yahut azaldığında, kişiler sadece iç dinamikleriyle baş başa kaldığında bir çok kişide ciddi bir motivasyon ve tutarlılık kaybı da ortaya çıkar.

Çevresel ve kültürel zorlama da çok yaygındır. Bunda dinin sadece Allah ile kul arasında değil de kul - kul ilişkisinde de bir değer ölçüsü olması büyük rol oynar. Bir sosyal çevre ve kültür dini tutumları, dinsel edimleri / eylemleri (haşa kendileri Allah'mış gibi) takdir ederek teşvik ediyorsa aksi bir tabloya karşı farkında olmadan duyarlılık oluşturuyor, buna tavır alıyorlar demektir ki bu bir çeşit psikolojik baskıdır.

Söz gelimi kapanmak (tesettür) insana yaklaşımda belirleyici olan bir kriter haline geliyorsa yahut bu devlet eliyle, eğitim yoluyla tepeden bir şekilde tekrar/telkin tekniğiyle dayatılıyorsa orada hemen herkesin kısa sürede kapandığı görülecektir. Bu yüzde yüzü içeriden gelen, tamamı öz olan bir motivasyonla değil de dışlanmama, kurum kimliğiyle uyumlu olma, eğitimi alınan değerlerle çatışmama, çelişkili görünmeme, dikkat çekmeme, daha çok kabul görme, içinde bulunulan çevreye uyumlu davranarak psikolojik olarak daha rahat olma, daha fazla itibar edinme vb kaygılardan herhangi birisiyle kişilerin kısa sürede / alelacele kapanmasına yol açar. Daha dine mükellef bile olmadıkları halde ufacık çocukların kapanması bunun en güzel örneğidir.

Bu ise hazır olan - olmayan yığınla insanın kısa sürede kapanması demektir. Bunun sonunda kaçınılmaz olarak temsil sorunları başlar. Çünkü nicelik hızla arttığında kaçınılmaz olarak nitelik zayıflar. Kapandığı halde sosyal çevrenin kapalı insanlardan beklemeyeceği iş ve eylemlerin hızla yaygınlaştığına tanık olunur. Böylece kapanmak birçok kişinin gözünde değersizleşmeye, tartışılmaya, itibar kaybetmeye başlar. Bundan ise sadece dini hassasiyeti yüksek olan, dindar diye tanımlanan kişilerin değil; bizatihi dinin kitleler üzerindeki olumlu algısı da yara alır. Bu ise büyük bir vebaldir.

Görüldüğü üzere dindeki psikolojik yahut eğitimsel nitelikli en ufak bir baskı ve zorlama evvela niyetleri ifsat ediyor, Allah dışı kaygılarla inanıp amel edilmesine yol açıyor. Paralel kaygılara / otoritelere (tağutlara) kulluk anlamına geliyor, şirke düşürüyor.

Ayrıca bu seçeneğe, seçime, bunun için de özgürlüğe dayanan ilahi imtihan olgusunu ve ortamını yok ediyor. Baskı varsa seçenek olabilir mi? Gereken düzeyde seçenek yoksa seçim yapılabilir mi? Seçim imkanı kalmamış, birilerinin bizim adımıza seçtikleri zorunlu olarak bizim de seçimimiz haline gelmiş ise orada imtihan var ve sen seçiminden sorumlusun denebilir mi? Baskı ve zorlama sadece niyetlerimizi ifsat etmiyor, görüldüğü üzere, dünya imtihanını da geçersiz kılıyor.

Bir iki şıkkı seçmeye mecbursunuz ancak bunun adı ilahi dünya imtihanı, bunun adı Allah'ın bizi bu dünyada imtihan etmesi, böyle bir şey mümkün olabilir mi? İslam aleminde bugün bu ikisi olmaktadır. İslam aleminin üzerinden dert ve sıkıntıların hiç eksik olmaması kanaatimce bu büyük veballe de doğrudan ilgilidir. Çünkü İslam alemi bugün yaygın manada özgürce, sadece Allah için tercih yapma, sadece Allah'a kulluk etme imkanlarını kaybetmiştir. Bunun temel nedeni din gibi insanlar üzerinde müthiş etkisi bulunan bir gücü / motivasyonu kalıcı dünya saltanatı için kullanmak, dini dünyevi saltanata alet etmek isteyen bir kısım etkin ruhbanlardır (İslam papazlarıdır)

Ayrıca dini / dini nitelikli tutumları kul - kul ilişkisinde bir değer ölçüsü haline getiren bir sosyal çevrenin bu yolla oluşturduğu zorlama da evvela dindarların, sonunda da doğal olarak din algısının bozulmasına sebep oluyor. Yukarıda az önce dediğim gibi Allah'ın apaçık "Dinde zorlama yoktur" ve "Hak ile batıl ayrılmıştır, dileyen dilediğini seçer" ayetlerini (indirilenle değil de rivayetlerle hareket etmek suretiyle... Dikkat edilsin: İndirilenle hükmetmeyenler aslında kimler?) yok sayarak bu sürece hizmet etmek büyük bir vebaldir. Çoğu kişi yüklendiği bu taşınması güç vebali bilmiyor, bu sürece hizmet etmeyi ne yazıktır ki Allah'ın dinine büyük hizmet olarak telakki etmeye devam ediyor. Olan Müslümanlara, olan Müslüman alemine, olan dine, olan dindar ve din algısına oluyor. Fatura bunlara kesiliyor.

Din öyle yüce, öyle temiz bir müessesedir ki ya kendi özel dünyanda yaşayacaksın, haliyle de hatanla günahınla faturayı sadece kendine keseceksin ya da dinini, dindarlığını vitrine çıkaracaksın, riyaya ve riyakarlığa açık hale gelecek, buna kapı açacaksın! En önemlisi de yapıp ettiklerine ortaya çıkardığın faturayı dine, dindarlara, Müslümanlara, en önemlisi de Allah'ın tertemiz yüce dinine yükleyeceksin! Tercih bizim!





1614 kez okundu. Yazarlar

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın

Yazarın diğer yazıları

Birkaç Fikri Kırıntı - 26/12/2023
Sabahın beşinde
LAİKLİK DİNSİZLİK MİDİR - 24/12/2023
.
Yerli Selefiler Milli Robot Yapmış - 03/02/2023
Hatalı Kandil Algısı - 26/01/2023
Kandil Var mı Yok mu?
Son Risale Dersi - 23/01/2023
Buldum Deme, Hep Ara
Şu Zamanda Akla Kurt Düşürmenin Önemi - 22/01/2023
.
Niyet Ettim Kırbaç İçin Namaz Kılmaya - 22/01/2023
Allah Dışı Kaygılara Kulluk Ettirmek
Mutsuz İnsan Projesi - 21/01/2023
.
Ruhlarımızdaki Şeriat Çatışması - 19/01/2023
Şeriat Yok Diye Yanacak Yıyız?
 Devamı