• https://api.whatsapp.com/send?phone=05521012184
  • https://www.twitter.com/@kifsamer
  • https://www.instagram.com/psikologizzetgullu
  • https://youtube.com/@psikologizzetgullu
TEŞHİS: HA HASTA BAKMA HA ÇİMENTO YÜKLEME

 

Hayatta en temel şey yaşamaktır. En kötü son da ölüm. Bu iki nokta arasındaki yeri - konumu belirlediği için dünyada en hayati risk taşıyan işlerin başında hasta bakma yani hekimlik gelir.

Zaten bu sebeple en uzun eğitim süresi hekim yetiştirme sürecidir. Bu meslek dalında eğitim ortalamaya göre uzun tutularak bu riskin en aza indirilmesi hedeflenmiştir. Çünkü insan yaşamı olmadan hiçbir şeyin olamayacığı; sevgi, zenginlik, eğitim, mutluluk vb. her şeyin biz hayatta olduğumuz sürece söz konusu olabileceği çok açık bir gerçektir.

PEKİ YA PRATİKTEKİ TABLO BÖYLE Mİ

Bir yukarıdaki anlatımın ihtiva ettiği gerçekliğe bakın; bir de hayattaki en kolay iş haline gelen, adeta kontrol kalemiyle gevşeyen prizin vidalarını sıkmak gibi bir teknisyenlik pratiğine dönüştürülen mevcut hasta bakma / hastalık teşhis etme işine!

Bir insana artık iki dakikada hastalık teşhisi konuluyor. Bu aslında son derece anormal bir şey! Normal olduğu için normal gelmiyor aslında, alıştırıldığımız için normal geliyor bu bize! Hem de bu durum yıllardır gayet olağan bir durummuş gibi kabul görüyor.

Oysa bir insanı durup dururken her şeyini alt üst edebilecek bir sürecin içine sokmak, hastalık etiketi yapıştırmak, “Sen hastasın amca yahut teyze” demek dünyadaki en zor, en iyi düşünülmesi, bunun için de en fazla zaman ve emek gerektirmesi gereken iş olmalıdır. Kanaatimce bir hekim tek bir kişiye “hastasın” demek için sabahtan akşama dek düşünmeli, bunun üzerinde tarladaki bir işçi gibi çalışmalı; bu sayı günde ikiyi, taş çatlasın üçü asla geçememelidir.

TIPKI AMELİYAT GİBİ

Bir cerrah cerrahi operasyonu neden dahili branştaki bir hekim gibi kolayca iki dakikada yapmaz? Yapılması gerekeni hemşirelere tarif etse, o arada kendi başka ameliyata geçse, hatta ayrı ayrı kırk – elli ekip kursa, kendisi ekip başı işlevi görerek günde en az 50 - 100 hastayı ameliyat etse olmaz mı! Olmaz! Neden? Risk var çünkü! Bu hayati iş doğasının gerektirdiği sürede ve şekilde yapılmalıdır. İnsan sağlığı önemlidir, ayrıca da kutsaldır!

Peki aynı anda üç - dört kişinin kliniğe daldığı, birinin daha girer girmez reçetesi elinde çıkarken hemen ardındakinin odaya süzüldüğü, bu ışık hızlı işleyişin üç – dört saatlik bir zaman diliminde seksen - yüz kişiyi bulduğu bir tanılama (etiketleme) süreci de aynı şekilde riskli ve tehlikeli değil midir?

YANİ

Yani bir hekim bir kişiye hasta demeden önce evladını doğurmaya çalışan bir anne stresinde - sorumluluğunda olmalıdır. Bu sürecin hatalı olabilmesi durumunda kişinin yaşayacağı muhtemel mağduriyetler gözü önüne geldikçe hekimin omzu çökmeli, hekim bunun tek bir istisnası dahi olmaması için taşıdığı ağır sorumluluk duygusu gereği insani sancılar içinde dört dönmeli, adeta kıvranmalıdır. Dilinin ucuna on kere “hastasın” demek gelse de bunu kolayca dememeli, diyememeli; bunun kesinlikle böyle olduğunu teyit etmek için adeta yırtınmalıdır!

Hekim teşhis koymadan evvel bin düşünüp bir hareket etmeli, hatalı bir teşhisin sağlam adamı hasta edeceği, psikolojisini, hayat akışını, bağışıklık sistemini çökertebileceği gerçeğini asla aklından uzaklaştırmamalı, bunun için de söz konusu hayati iş yangından mal kaçırır hızında ve gemiye çuval yükleme kolaycılığında yapılamamalıdır!

AKSİ HALDE

On yıl eğitim aldıkları halde her 100 kişiden ancak 12’sine doğru teşhis koyma gibi vahim bir sonuç çıkar ortaya!

Böylece nice kişi, “Hastaymışım, adı da buymuş” diyerek hastalık odaklı bir düşünce, duygu ve yaşam akışı içine girerek bir anda allak bullak olarak yaşamaya başlar.

Kişi sadece kendisine çekmez; çevresi de artık -hekime itimat ederek- ona hasta muamelesi çekmeye başlar bir anda. Bunu gören beyin kilitlenir olmayan ancak var zannettiği hastalığı üzerine. Olmayan süreci var etmeye, var ettiğini de besleyip büyütmeye başlar ardından.

Olmayan hasta var olmayan hastalığından kurtulabilmek için hastane yolunu mesken tutmaya başlar sonra. Derken iş verimi düşer. Müşterileri azalır. Stresi artar! Ailesine belki daha agresif davranmaya başlar. Aile ve sosyal ilişkileri bozulur peşinden.

Her şey ona yük gibi gelmeye başlar. Mesela cinselliği etkilenir bundan. Bunun getirdiği daha başka komplikasyonlar da olur!

Hasta bakmak gibi en ciddi işi pratikte en basit işmiş gibi görme hatası – uygulaması sonunda sadece hasta, işi gücü ve çevresi değil; ülke de etkilenir bundan. İlaç giderleri artar örneğin. Bütçeye gereğinden fazla yük biner. Hükümetler sağlık daha önemli diyerek başka alanlardan bu alana ek kaynaklar ayırırlar. Böylece doğal gaza, et fiyatlarına vs. zam gelir. Her şeyin fiyatı yükselir. Bundan ülkenin her köşesindeki insan etkilenmeye başlar. Çöplükten daha fazla kişi ekmek toplamaya başlar. Baba çocuğuna canı çektiği halde et yedirememeye, istediği beş şeyden dördünü alamayarak boynu bükük çocuklar yetiştirmeye başlar. Emekli nice amcalar doğalgazı şöyle hamam sıcaklığında yakamaz olurlar. Zaten hayatlarının son demlerindeki günlerini battaniye içinde geçirmeye çalışırlar. Sadece bu “zam eksenli” sürecin bile başlı başına bir yığın komlikasyonları söz konusu olur! Bu ayrı bir makale konusudur!

Nice çocuk boynu bükük büyür. Tam da kişiliklerin oluşması safhasında bilinçaltlarına eksiklik ve mahrumiyet kaynaklı özgüven düşüklüğü, saldırganlık, pişmanlık, suçluluk türü marazi eğilimlerin / davranışların tohumları ekilir. Derken suç ve suçlu artar toplumda. Daha çok polis alınır, güvenlikle ilgili teşkilatlara. Onun bütçeye ek külfeti olur vs. Bu ortamda milletin öfke kabı daha çabuk dolar, şiddete tolerans düşer; aile içi şiddet artar. Aile bakanlığı elektronik kelepçe vs. sipariş eder. Onun ayrı faturası çıkar zavallı halka!

Anneler zenginlik ve sefa içinde yüzenleri televizyonlarda izledikçe çaresizlik psikolojisiyle suçlayacak yer ararlar. Bu çoğu zaman eşleri olur. Her seferinde, “Durumumuza senin beceriksizliğin sebeptir bey”  diyerek az kazanan eşlerine kızarlar; nice aile yuvasının tadı tuzu kaçar durduk yere. Çoğunun dağılması bile söz konusu olur!

Nice sert mizaçlı baba bile sessizce bir köşede ağlamaya, ancak gözyaşını çaresizce içine akıtmaya başlar sonra. Haram ile helal arasındaki ince çizgide çoluk çocuğuna hakkıyla, istediği gibi sahip çıkamamanın ezikliğini yudumlar.

SONUÇ

Bir iş önemli ise önemine uygun emek / uğraşı gerektirir. Bu, eşyanın tabiatının bir gereğidir. Mevcut hekimlik pratiği, “Hekimlik çok önemli bir iştir” gerçeğiyle orantısız bir kolaycılık içinde, yani eşyanın tabiatına aykırı olarak işliyor. Sonucu da bu saydıklarım ve daha yazamadıklarım oluyor!

Toprağın üstünde bunlar olurken yarın bir gün toprağın altında olacakları da düşünmek lazım.

“Almamak gerekir mazlum milyonların ahını. Yoksa çıkar aheste aheste” diyerek bir an evvel toparlanmak da…

Psikolog

İzzet Güllü

  
2397 kez okundu