• https://api.whatsapp.com/send?phone=05521012184
  • https://www.twitter.com/@kifsamer
  • https://www.instagram.com/psikologizzetgullu
  • https://youtube.com/@psikologizzetgullu
SİSTEM: SAĞLIK İŞİ AKVARYUM MESELESİDİR

Günümüz sağlığı tek tek bireylerle ilgilenir. Bu sebeple sağlık hizmeti artar ancak ne hasta sayısı ne de hastalıklar azalmaz; üstüne artar bile. Çünkü sağlık işi balık değil; akvaryum olayıdır. Ve sağlık işi salt profesyonellere (hekimlere, biz psikologlara, hastanelere vs.) bırakılamayacak kadar önemlidir. Çünkü sağlık ve hastalık işinde pek çok şeyin rolü vardır. Bunların başında toplumsal algılarımız ve maruz kaldıklarımız (telkin, yaklaşım hataları vs.) gelir. İşte bunlardan bazıları:

AMAN HİJYENE DİKKAT ET

Evlatları ilk defa kreşe veya anaokuluna başlayan velilerin esaslı derdidir; çocuklarının arka arkaya hasta olmaları. Aslında ağız alışkanlığı gereği hastalık diyoruz. Çünkü çocuklardaki bu ateşli vs. hal hastalığın kendisi değil; vücudun bizi hasta olmamamız için savunma pozisyonu içersine sokması hadisesidir. Ancak gerek biz gerekse sektör hastalığı çok sevdiğinden bu savunma pozisyonu gereği ortaya konulan tepkileri bizatihi hastalığın kendisi sanıyoruz.

Asıl demek istediğim bu değil! Sabun, yetmez, sıvı sabun, yo o da kafi değil jel diye diye çocukları adeta cam fanus içinde yetiştirmeyi telkin eden sektörün sonucu; giriş paragrafında bahsettiğim dert. Mikropsuzluğu marifet zannetme, mümkünse sıfır mikrop parolasıyla çocuk büyütme hatasının ürünü.  Böylece çocukların savunma (bağışıklık) sistemini daha yolun başında tembelleştirmenin meyvesi yani. Haliyle bu sonuç başta biz velilerin, ondan da önce bizleri zamanında ve güçlü bir tonda uyarmayanların neticesi tabi!

DENGELİ VE DÜZENLİ BESLEN

Sivrisinek üretmek istiyorsanız sağdan soldan tek tek sinek toplamakla uğraşmayacak, bataklık yaratacaksınız! Hastadan ve hastalıktan nemalanan global sektör de böyle yapıyor zaten. Bunun için iyi seçilmiş kavramları salıyor toplumların zihnine. Mesela, “Dengeli ve düzenli beslenmeli “ bunlardan bir tanesi. Sonra algıları istediği yönde evirip çeviriyor bir güzel. Daha sonra gelsin fahiş sektör karları…  Sağlık sektörü neden dünyanın en çok ciro yapan sektörlerinin başında geliyor sanıyorsunuz!

Oysa vücut öyle muhteşem bir sistem ki ağrı, halsizlik, kusma gibi belirtilerle sadece hastalıklara karşı uyarmıyor bizi.  İhtiyacımız olan gıdalara karşı da uyarıyor. Bunu “iştah denilen veya “yoksunluk belirtisi” dediğimiz aşamalı sinyaller vasıtasıyla yapıyor. Önce iştahı devreye sokuyor, sonra bu yeterli gelmez ise yoksunluk belirtisi safhasına geçiyor, böylece bizi daha kuvvetlice ikaz ediyor.

Global sektör bu sistemi umursamıyor. O bu sistemin yerine topluma bazı aracılar yoluyla zerk ettiği sözde bilimsel telkinlerini koyuyor. Dengeli ve düzenli beslenin diyor yani.

Ne demektir bu?

Türkçesi nedir, bu telkinin ve propagandanın!

Anlamı şudur: Vücudunuza güvenmeyin. O henüz evrimleşme safhasındaki eksik ve kusurlu bir organizmadır. Siz ona bakmayın. İstese de istemese de, şu şu gıdaları her gün ona mutlaka düzenli olarak verin. Yani… Yani sürekli olarak verin ki vücut biriktirsin. Stok yapsın… Yığsın!

Böylece önce şişmanlığa, ardından obeziteye giden yol açılabilsin. Ne demiştik: Bataklık inşası… Ardından gelsin en pahalı tedaviler gerektiren kronik şeker, kalp, damar yolu, kanser vb. hastalıklar… Kim uğraşacak çoğu kendiliğinden bile düzelebilen akut hastalıklarla… Nasıl olsa kimse sormaz; eski devirlerdeki insanlar bu gıdaları her gün düzenli olarak alabiliyorlar mıydı diye. Üstelik de onların günlük enerjiye vs. bizlerden daha fazla ihtiyaçları olduğu halde… Sormazlar… Çünkü sorgulama işini de yönlendirdikleri kitle iletişim araçları, hatta eğitim sistemleri vasıtasıyla vs. halletmişlerdir zaten. Nasıl olsa toplumlar ya eşlerinin ya birbirlerinin en insani açıklarını sorgulamaktan asıl sorgulanması gerekenleri sorgulamaya fırsat bulamaz hale getirilmişlerdir. Orada da sorun yoktur haliyle… Kapital sistem her şeyi aynı anda düşünür; bir yeri yaparken diğer yerleri asla ihmal etmez…

HEMEN DOKTORA BAŞVURUN

Dikkat ediniz: Neredeyse tüm uzmanlar hangi belirtilerin hastalık olduğu gibi konular üzerine yazı yazarlar, konuşmalar yaparlar. Bırakın sağlık camiasını biz psikologlarda bile durum böyledir.  Sosyal, eğitim, trafik, adli, gelişim gibi bir sürü alt dalı olduğu halde, daha doğru bir anlatımla psikolog olmak sadece klinik psikolog demek olmadığı halde siz hiç psikologların sorun, hasta ve hastalık dışı alanlarda yazı / makale yazdığını gördünüz mü! Göremezsiniz yahut çok nadir görürsünüz bunu!

Oysa toplumlarda esas çoğunluğu hastalar değil; sağlıklı kişiler oluşturur. Ancak kimsenin onlarla ilgisi yoktur. Adeta tüm toplum hastaymış yahut hepsinin bir çırpıda hastalanmaları an meselesiymiş gibi yapılır, sürekli hangi belirtiler ve bu belirtilerin ne kadar riskli olduğu üzerinde vs. durulur. Her yazının sonu mutlaka bir uzmana (bu aslında bize demektir) başvurulması gerektiği önerisi ile bağlanır!

Hatta ülkelerde ihtiyaç duyulan doktor sayısı bile hasta insan sayıları baz alınarak değil; tüm nüfus göz önüne alınarak hesaplanır. “Bir doktora şu kadar kişi düşüyor” denirken sağlıklı kişiler de bu kapsamda ele alınır. Böylece her seferinde hekim azlığı kanaatine falan varılır. Sanki herkes hastaymış da yarın sabah kliniklerin kapısına dayanacaklarmış gibi.  Velhasıl, sağlık - hastalık işini aşırı ve tek yanlı olarak vurgulayan bu ve benzeri mesajlar yoluyla kitleler en ufak belirtilerden bile fazlasıyla işkillenen hastalık hastası “kişiliklere” dönüştürülürler.

Sonra ortaya, “Yapılan tahlile bir şey çıkmadı, muhtemelen psikolojik” denilen ve aslında bir dizi fiziksel şikayetlerle başvurdukları halde çoğunun asıl nedeninin tıbbi olmadığı kanaatine varılan bir dizi psikosomatik sorunlar çıkar!

Kimse, “Belirti her zaman hastalık mesajı vermez. Bilakis çoğu zaman sağlıklı olduğumuzu gösterir” demez. Yahut bunu çok nadir kişiler söyler ancak onlara da nereden çıktığı meçhul bir ayrık otu gibi bakılır. Tedaviye = sadece ilaç gözüyle bakan bu sistem her belirtiye de potansiyel hastalık gözüyle bakar. Oysa belirti eşittir hastalığın kendisi demek değildir. Mesela yüksek ateş hastalığın bizatihi kendisi değil; hastalık olasılığına karşı vücudun bizi korumak için savaştığının işaretidir.

SAKLAMA YAHUT GEÇ HABER VERME

Toplumlar yıllardır grip için bile antibiyotik alarak bugünlere gelmiştir. Hatta öyle ki halk arasında grip olduğunda antibiyotik kullanmaları gerektiğini düşünmeyen yok gibidir. Oysa grip bakteriyel değil; virütik bir tepki paketidir.

Dikkat ediniz: Hastalık demedim! Grip bence hastalık değil; bir dizi sağlıklı tepki paketidir. Dolayısı ile vücudun virüslere karşı savaşırken verdiği bir dizi sağlıklı tepkilere bakarak hastalık denilir. (Mevcut sistem gribe bile hastalık muamelesi çeker. En doğrusunu pek tabi ki işin uzmanları bilir).

Bildiğimiz kadarıyla grip virütik bir haldir. Grip virüsleri denilir zaten, hatırlayın… Ancak antibiyotik bakterilerde etkili olabilen bir ilaçtır / ajandır. Yıllardır bakterilerde etkili olan, virüslerde olmayan, aşırı kullanımı neticesinde ise bağışıklık sistemine ciddi zararları da bulunabilen bir ilaç grip için ekmek peynir gibi kullanılmıştır. Daha yeni yeni, “Antibiyotik gripte etkisiz, boş yere kullanmayın” ikazları yapılmaktadır. Bu davranışa verilebilecek en iyi yanıt, "Günaydın, hayırlı sabahlar..." demektir. Maalesef  yıllardır kitleler bu konuda açık, net ve güçlü bir tonda ikaz edilmemiştir.

TEDİRGİN ETME, KORKUTMA

Geçen gün bir tv. kanalında konuşan bayan doktor, “Beşikte sallamak çocuklara, özellikle beyinlerine ciddi zararlar verebiliyor” telkini yapıyordu. Allah aşkına, dünyada, özellikle de ülkemizde beşikte sallanarak büyümemiş kaç çocuk vardır! İşin bu denli suyu çıkmış durumdadır.

Her şeyde söz konusu olabilen en basit ihtimaller bile en güçlü olasılıklarmış gibi dile getirilerek kitleleri korkutma, böylece hastane yollarına düşürme modası / telkini o raddeye varmıştır ki sıra ufacık bebelerin keyifle sallandıkları beşiğe kadar gelip dayanmıştır. Buradan daha nerelere varabileceği, geride nelerin kaldığı meçhuldür. Bu tip çıkışların bir diğer psikolojik nedeni de maluma aykırı şeyler söyleyerek ilgi toplama, dikkat çekme çocuksu eğilimidir.

SONUÇ

Sorunlar ve hastalıklar, “Sağlık, daha çok sağlık” dedikçe, en çok da uzman sayısıyla paralel bir biçimde artıyor. Halbuki sağlık geliştikçe, uzman sayısı arttıkça sorunların ve hastalıkların azalması, aradaki ilişkinin doğrusal değil; ters orantılı olması gerekmez miydi! Ama öyle değil.

Kimsenin pek görmek istemediği bu yaman çarpıklığın nedeni yukarıda anlattıklarım ve daha anlatamadıklarım değil ise nedir, siz söyleyin!

Psikolog

İzzet Güllü

  
2452 kez okundu

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın