• https://api.whatsapp.com/send?phone=05521012184
  • https://www.twitter.com/@kifsamer
  • https://www.instagram.com/psikologizzetgullu
  • https://youtube.com/@psikologizzetgullu
IŞILTILI PSİKİYATRİ GÖKDELENİNİN ÖTEKİ YÜZÜ

PSİKİYATRİNİN GERÇEK YÜZÜ

Yıllardır içindeyim. Her şeyini artık çok iyi tanıyorum. Adeta hekimliğin bu branşının genlerini çözmüş durumdayım. Kişisel bir husumetim olduğundan değil, işte şahit olduğum bu acı gerçekler yüzünden mevcut psikiyatriye asla saygı duymuyorum! Acele etmeyin, aşağıda yazdıklarımı okuyun, siz de kendi kararınızı kendiniz verin. Okuyun ve sizin şu ana kadar olan saygınızın sadece bir hüsnü zandan ibaret olduğunu görün!

Çünkü:

1. Psikiyatri kağıt üzerinde olmasa bile uygulamada inkarcıdır. Kitaplardaki bilimsel gerçeği bile bile, vahim ve trajik sonuçlarına rağmen yıllardır yok sayar. 

“Ruhsal sorunlara multifaktöriyel yani çok eksenli yaklaşım gerekir. Çünkü bu sorunların doğası biyopsikososyaldir” der. Lakin yıllardır gerek özel muayenehanelerinde gerekse hastane kliniklerinde tüm başvuranlara doku ve organ yığını bir varlık gibi salt biyolojik eksenli yaklaşır. Böylece kişilerin sorunlarını belirlediğini söylediği üç temel alandan sadece birine yönelik salt kimyevi müdahalede bulunur. Böylece gerek iyileşmeleri geciktirerek mağduriyetleri pekiştirir; gerekse bu indirgemeci yaklaşımı yüzünden uzayan iyileşme süreçlerine yol açar; ilaç giderlerinde fahiş şişmelere neden olur!

2. Ruh sağlığı gibi her şeyin tartışmalı olduğu bir alanda kişileri iki, üç dakikada en ağır hastalık halleriyle etiketlemekten hiç çekinmez, bu işin ciddiyetinin sorumluluğunu asla duymaz.

En az 40 - 45 dakika olması gereken, ayrıca uzun süreli gözlem ve test – envanter bulgularıyla da desteklenmeyi gereken tanı koyma işini basite alır. Kişileri iki, üç dakikada en ağır hastalık halleriyle etiketler. Bu şekilde yaparak uzun yıllar ilaç kullanımına yol açar. Gündelik sorunlara bile hastalık tanısı koyarak beyinlerde hastalık inancını besler, bu inanç nedeniyle sağlam nice kişiyi durup dururken hastalık çarkı içine sokar.

3.Son derece bilimsellik dışıdır, mantık düşmanıdır. En temel hastalık kriterlerini gözünü kırpmadan yıllardır yok sayar!

Mesela sadece belirtilere bakarak hastalık tanısı koyar. Oysa belirti hastalığın kendisi değildir. Mesela öksürük belirtisi öksürük hastalığı demek değildir. Oysa psikiyatri ancak ve en fazla bir hastalığın işareti olabilecek sıkıntı, üzüntü, unutkanlık, isteksizlik vb. belirtileri hastalığın bizatihi kendisi olarak görür. En temel hastalık kriteri olan, “İş, mesleki ve toplumsal alanlarda işlev kaybı olmalı” prensibini pratikte tamamen yok sayar. Gündelik yaşamını rahatlıkla sürdürebilen kişilere hemen hastalık kulpu takar! Kapısına gelip de hastalık teşhisi almamış kişi adeta yok gibidir! 

4.Nesnel ve ilkeli değildir. Devre göre sürekli değişir.

Hastalık sayısını sürekli artırır, hasta olma kriterlerini yıllar içinde sürekli esneterek bu çarkın içine daha çok kişinin girmesine hizmet eder. Eskiden 6 ay lazım derken şimdi hasta saymak için 15 günü yeterli görür. Oysa bu alanda en sıradan ruh hali bile en az bu kadar sürer…

5. İlke ihlali psikiyatrinin rutin uygulamasıdır.

“Olumsuz yaşam olayları sonrasındaki süreç hastalık değildir” şeklindeki diğer en temel bir hastalık ilkesini de yok sayarak boşanma, göç, travma vb. yaşantılar sonrasındaki süreçlere hastalık muamelesi çeker. Böylece bu alandaki hastalıkları yaygın anomaliler olarak tanıtır, halka öyle sunar! Kaynak israfına yol açar…

6.Ruha doku ve organ gibi yaklaşır. Kansere bile psikososyal yaklaşım verilirken o yıllardır ruhsal sorunlarda dahi bundan kaçınır!

Henüz ruhsal sorunların mahiyeti tam manasıyla bilinemediği halde bu sorunlara sadece ilaçla yaklaşmaktan çekinmez. İşleyişini ve yapısını henüz çok iyi bilmediği ve beyinsel dediği sorunlara ve oluş mekanizmalarına sanki yüzde yüz biliyormuşcasına, etki mekanizmalarını çoktan çözmüş havasında büyük oranda kimyevi metotlar uygular. Psikolojik destek lazım dediği vaka sayısı göstermeliktir, yüz kişide bir elin parmaklarını pek geçmez.

7.Suistimal eder, güven istismarcısıdır!

Duygu ,düşünce, davranış, akıl sağlığı odaklı onlarca soruna hep iki grup ilaçtan birini verir durur. Sorana ilacını değiştirdik der. Oysa sadece ilacın ticari adını değiştir, yine aynı grup ilacı vermeye devam eder. Böylece milletin hekime olan itimadını suistimal eder! İçe kapanığa da dışa fazla dönüğe de, konuşma bozukluğu olana da aile içi iletişim çatışması yaşayana da, çok hareketli olmayla karakterize olan DEHB sorununa da depresif yani içe çekilme sorununa da… “Bizim alanda her sorunun spesifik ilacı yok, kusura bakmayın” demek mesleki egosuna ağır gelir çünkü!

8.Suskundur, işini iyi bilen ağır abi rolünü oynar; sebep olduğu her vahamete ve eleştiriye sadece sessiz kalır!

Bu alanda 100 kişiden ancak 12’sine doğru teşhis koyar lakin bu vahamete son derece normalmiş gibi kayıtsız yaklaşır, hiç çıtını bile çıkarmaz. Mesleğinin şöhretini - itibarını halkın sağlığından önde tutar! Bunun başka bir izahı var mı sizce?

9.Kontrolü ve tekelciliği hedefler.

Emniyette, okullarda, cezaevlerinde vs. serbest işlev gördüklerini çok bilir lakin yine de psikologların bağımsız fonksiyon görmesine her fırsatta karşı çıkar. Böylece onların en fazla yanında ve kontrolünde olmasını ister. 

Böylece ilaç dışındaki diğer hayati yaklaşımların yolunu tıkamaya kalkışır. Alanda tekel kalma kaygısı yüzünden halkı salt ilaç merkezli hizmete ve bu tür mesleki yanlışlara mecbur bırakır!

Bunlar oruçlu oruçlu yaklaşık yarım saatte aklıma gelenler sadece.

Sizce yeterli değil mi?

Söz konusu sağlık alanı ise bunların tek bir tanesi bile yerin yerinden oynaması için kafidir.

Ama bizde bu yıllardır hiç böyle olmaz!

Kimileri hiç bilmez! 

Kimileri bilir bilmezden, kimileri de görür görmezden gelir. 

Kimileri de bunlara değil de benim gibi “sırf halkın yararı için" yazarak çare arayanlara tavır alır en fazla!

İçten içe hem de!

Burası Türkiye!

Garip işler diyarı güzel ülke!

Psikolog
İzzet Güllü

  
5020 kez okundu

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın