• https://api.whatsapp.com/send?phone=05521012184
  • https://www.twitter.com/@kifsamer
  • https://www.instagram.com/psikologizzetgullu
  • https://youtube.com/@psikologizzetgullu
TÜRK KADINININ ARTIK GELENEKSELLEŞMİŞ KUSURLARI ( 2 )

Eşini yapışık ikizi zannediyor Türk kadını, nefesi sürekli ensesinde dolaşıyor, onu bunaltıyor! Onun bir birey olduğunu, kendisine ait özel zaman dilimleri olabileceğini bilmiyor, biliyorsa bile bunu görmezden geliyor!

Karı koca yahut partner olmayı her şeyi birlikte yapmak zannediyor! Evliliği o kadar yüceltiyor ki bu kuruma sahip olunca şaşırıyor, ne oldum delisi oluyor, taşıyamıyor bunu! Dengesi alt üst oluyor, feleği şaşıyor! Haliyle de feleği şaşırtıyor!

Sadece pastakolik, çaykolik, bol sarmısaklı kısırkolik, tarikatkolik/cemaatkolik/hocakolik değil; aynı zamanda duygukoliktir Türk kadını! Duygusu kapıdan girdiğinde aklı bacadan çıkıyor! Hem de anında!

Çoğu kadının gözünde eşinin sokakta başıboş dolaşan bir it kadar değeri yoktur! Biraz da mesele budur aslında! Vermeden almak ister o! Vermeden almanın ancak Allah'a mahsus olduğundan habersizdir!

Türk kadını evlense, yeni bir yuva kursa bile bağımlılığını kıramıyor, yeni yuvasıyla eskisi arasındaki dengeyi asla tutturamıyor! Anakolik, babakolik, kardeşkolik Türk kadını!

Hiçbir şey yapmıyor, bir gün iyi bir eş çıksın ve beni mutlu etsin kolaycılığına sahip! Bu olmayınca eşini suçlamaya başlıyor! Çok dırdırcı! Kafa ütülemede üzerine yok!

Israr hastalığı! Of! Bunun kadar kafa kemirici bir hata var mıdır acaba şu hayatta? Bu eşleri eritiyor, tüketiyor, mahvediyor! Hele hele çocukları! Bir de belki bin kere söylediği şeyleri her seferinde ilk defa söylüyormuş gibi yapması, artık gına getiren şeyleri dahi çok orijinal şeylermiş gibi bir havada söylemesi yok mu! Bunu söylemeliyim: Sadece kadınlarımıza değil; bizim çocuklarımıza ve erkeklerimize de çok yazık!

Eşini arkadaşlarından bile kıskanıyor! Evet, eşini onun erkek arkadaşlarından dahi kıskanıyor! Eşini hafta sonları gittiği balıktan kıskanıyor, dahası var mı! Sadece tuttuklarından değil, oltaya hiç takılmayanlardan bile! Var mı böyle bir şey? Var evet! Bu hastalıklı duygusunun bedelini de yine eşine ödetiyor, yine anlayışı eşinden bekliyor! O habire eşinden bekliyor zaten! Kendi hatasında bile!

Değiş diyor! Hayatının kalan kısmını eşini değiştirmeye adıyor! Yahu ben değişeyim de eşimin değişmesini bekleme huyumdan vazgeçeyim demiyor! Madem bu kolay, o halde önce ben değişeyim demiyor! Değişmenin bol tekrardan, sürekli kafa ütülemekten geçtiğine inanıyor! 

Sürekli niyet okuyor! Açıkça sormak yerine bu yolu tercih ediyor! Üstelik de okuduğu niyete yüzde yüz inanıyor, okurken hatalı okumuş olabileceğine en ufak bir ihtimal vermiyor!

Sürekli hisleriyle adım atıyor! Kendisini kötü hissederse kötü olduğuna, suçlu hissederse suçlu, yanlış bir şey sezerse mutlaka ortada bir yanlışın olduğuna hükmediyor! Bunların birer duygusal sanrı olabileceğini ve çoğu zaman gerçeği yansıtmayabileceğini düşünemiyor! Bilmiyor Türk kadını! Ya okumuyor ya yanlış şeyler okuyor!

İmalı konuşuyor, mesela eşinin annesine mutlaka gün aşırı iki çift laf sokuyor! Bu kaprisinin bedelini de eşine ödetiyor, bununla her fırsatta eşini vurmaya çalışıyor! 

Kaprisli davranıyor! Dengesiz duygusal triplere giriyor! Bir çok söz ve tepkisini bir türlü farkına varamadığı kişisel kompleksleri belirliyor!

Eşine karşı aşırı ihtimamlı, aşırı koruyucu, yani eş gibi değil tıpkı bir anne gibi şefkatle yaklaşıyor! Şefkati şehvetini yok ediyor, haberi yok! Ondan sonra onda ne buldu acaba diyor, kara kara bunu düşünüyor! Şehveti buldu onda, şefkat zaten sende var maşallah! Hem de gırra! Onu bulacak hali yok! Eşini böylece kendi elleriyle kendisinden soğutuyor! Çünkü özdeşim mekanizması nedeniyle, anneye yönelik olarak kodlanmış olan bilinçaltı eğilimlerin eşe transfer edilmesine neden oluyor! Böylece bir süre sonra çoğu eş kocasıyla anne evlat gibi bir duygusal moda geçiş yapıyor! Bu şehveti, arzuyu vs de öldürüyor! Akabinde özensiz ilişkiler, sebepsiz kaprisler ve açıklanamayan stresler geliyor haliyle! Bir de tüm bunların üstüne "Yok ya, ondan değildir, bu çok önemli değil ki" demesi yok mu! Rahibe zannedersiniz Türk kadınını, onun gerçek doğasını az çok bilmeseniz şayet!

İlgi hastası! Çocuk gibi ilgi bekliyor! Çok gördüm, otuz yaşını devirmiş, bir ergenden daha fazla muhtaç buna! Hastalıklı algıları, patolojik düşünce işleyişi yüzünden o kadar büyümüş ki özgüven açığı, bunu ancak eşinin yoğun ilgisiyle kapatabileceğini düşünüyor! Eşimin ilgisizliği suç da benim bu kadar çok ilgi peşinde koşmam değil mi gibi en basit soruları bile sormaz o çoğu zaman! 

Seviyorsa kendisini, aldatmaz zanneder mesela! Aldatma varsa mutlaka sevgi bitti zanneder bu yüzden! Bu kadar habersizdir erkeğin doğasından! Habire işaret arar! İşaret bulamazsa rahatlar, sanki işaret yoksa aldatma yokmuş gibi bir his kaplar çünkü yüreğini! Zaten onun en büyük rehberi içindeki hisleridir! O neyi var diyorsa o onun için mutlaka vardır. O neyi yok diye fısıldıyorsa kulağına o da kesinlikle yoktur!

Hangi birini sayayım ki! Ayrı bir kitabın konusu bu mevzu! Türk kadının kusurları başlıklı önceki yazımı da okuyun, sonra da üzerinde biraz düşünün! En az bir bu kadar da erkeğin hatasını ekleyin üstüne! İçiçe geçmiş, kördüğüm olmuş bunca sakatlıktan sağlıklı bir ilişki çıkar mı sizce? Çıkıyor mu?

Otuz sene dost olabilen, en az yirmi senedir süren dostlukları sıfır hata ile sürdürebilen  nice çift niye iki, üç, beş sene sonra birbiriyle kanlı bıçaklı birer hasım haline geliyor, belki o zaman anlarsınız!

(Not: İstisnalar kaideyi bozmaz! Ben böyle değilim diyen kimler varsa bilsin ki onlar kadınlar içinde oldukça fazla sayıdaki istisnadır! Yani geneli :) tenzih ediyorum!)

  
2246 kez okundu

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın