• https://api.whatsapp.com/send?phone=05521012184
  • https://www.twitter.com/@kifsamer
  • https://www.instagram.com/psikologizzetgullu
  • https://youtube.com/@psikologizzetgullu

Tıp Neden Hasta

Doç. Dr. Kemal Yeşilçimen’ in yazısı:

Herkesi hasta, hastayı müşteri ve her şeyi de para olarak görme anlayışı, sağlığın önündeki en büyük engeldir. Sağlığın önündeki engel sanıldığı gibi tıp kurumu, bilim dünyası veya doktorlar değil, günümüz tıbbını ve bilimi bu yola sevk eden hastalıklı anlayıştır.

Hasta ile doktorun arasına karakedi gibi giren bu anlayış, sağlığın önündeki duvardır. Hastalık üreten yaşam tarzı ise bu anlayışın hayat kaynağıdır. Sağlığın önündeki bu duvar yıkılmalıdır, ama nasıl ?

Modern tıbbın doğuşu

Kanıta dayalı bilimsel tıbbın, hasta takip ve tedavisine yönelik yararları, modern hastanelerde hastalara servis edilirken, bilimsel tıp anlayışı, ileri teknoloji ve pazarlama yöntemlerinin de katkısıyla modern tıp kavramına dönüşmeye başladı.

Ekonomi, işletme, halkla ilişkiler gibi birçok disiplinin devreye girmesiyle, sağlık hizmetleri hasta akınını işleyen  modern hastanelere dönüştü. Bilimsel gelişmeler ise organ nakilleri, büyüleyici ameliyatlar, ilaç ve teknolojik pırıltılarla süslenerek hastalara modern tıp olarak sunuldu.

Yaşamak için hasta yağmuruna muhtaç olan bu devasa yapılar, hastalık üreten yaşam tarzı ve pazarlama yöntemlerinin katkısıyla devamlı hasta akışını sağlamayı başardı. Geleneksel tıbbın hastalıkları önleyen ve sağlığı koruyan ilkeleri ise, AVM gibi her yere yayılan bu dev sektörün büyüme iştahı karşısında kaybolup gitti. Sağlık ve bilimsel tıpla ilgisi olmayan bu dönüşüm, faturaları şişirir, dev bir sektör yaratırken tıbba olan güveni de sarsmaya başladı.

Küreselleşen dünyada hekimlik mesleği de, hastalıkları önleyen ve  sağlığı koruyan bir sanat olmaktan çıkarak hastalara ilaç ve yüksek teknoloji giydiren bir konfeksiyona dönüştü. Hekimin ilgisi ve iyileştirici gücü ise ilaç, teknoloji ve paraya devredildi. Modern tıbbın pazarlanması sırasında ortaya çıkan tüm olumsuzlukların faturası, hiç suçu olmayan bilimsel tıbba kesildi. Kar amacıyla modern tıbbı pazarlayan finansal anlayış ise kendini ustaca gizlemeyi başardı ve binlerce yıllık geleneksel tıbbı tahtından indirdi.

Geleneksel tıbbın ‘hastalık yoktur hasta vardır’ anlayışında, genetik ve bünyesel farklılığı nedeniyle her hastanın hastalığı farklıydı. Bu yüzden hekimler de hastanın dilinden ve ruhundan anlayan, onun bünyesine göre davranan kutsal bir otorite idi. Bu anlayışın hakim olduğu dönemlerde hastayı korkutan dev hastaneler, cihazlar ve fabrikasyon ilaçlar yerine, hekimin ilgisi ve şefkati vardı.

Hastaları fabrikasyon robotlara benzeten yeni anlayış ise, konu mankeni yaptığı hastaları geri plana iterken, hastalıkları ve kanun hükmündeki şablon tedavileri ön plana çıkardı. Artık hastalar,  hastalıkları bile birbirinin kopyası olan, aynı tornadan çıkmış robotlarmış gibi, aynı şablon tedavilerin konu mankeni oldu.

Seri üretimi yapılan ilaç ve teknolojinin maksimum tüketimi için, yaşam tarzının piyasaya sürdüğü hasta kuyruklarını kar amacıyla işleyen dev hastaneler fabrika gibi çalışıyor. Paket fiyatlarla kurulan hastalık borsasında satılık hastalıklar, hasta ve hastanelerin beğenisine sunuluyor. Seç, beğen, al! Hastaneler ucuz fiyat biçilen hastalıklardan şikayet ederken, hastalar köşe bucak fark almayan hastane arıyor. Yaratılan moda herkesi hasta ediyor.

Hastayı müşteriye indirgeyen bu yeni anlayış, korku tüneline sokulan müşteriler için satılık hastalıkları, ilaçları, teknolojiyi ve ‘bilimsel rehber’ adı verilen kanun hükmündeki tıbbi kuralları dayatıyor. Hekimlik sanatı da sanat olmaktan çıkarak alışveriş merkezleri gibi dev hastanelerde seri imalata geçen konfeksiyon işine dönüşüyor.

Sevilen, sayılan ve kutsal bir otorite gibi duran hekim algısı artık yok! Hekim yüzünüze değil bilgisayarın ekranına bakarken sizinle değil bürokratik işlemlerle ilgileniyor. Soğuk makinaların içinde, bilgisayarların  teşhis ve tedavisine sunulan, ölçülüp biçilen, borsada işlem gören ve menkul değerlere çevrilebilen hastalık dünyasında yaşıyoruz.

Sağlık ise paranın gücüne göre alınıp satılan tüketim malzemesi oldu. Sosyal güvenlik kurumunun paket programına giren hastalar, hastalık borsasında ödenen para kadar hizmet alabiliyor. Hastanelerin sağlıksız salonlarında ‘sıradaki gelsin’ komutuyla harekete geçen hastalar, dev süpermarketlerde alışveriş krizine girmiş müşteriler gibi köşe bucak şifa arıyor.

Artık hekimin ve hastanın robotlaştığı, sağlığın ise metalaştığı ‘modern tıp’ adı verilen duygusuz ve vicdansız bir dünyada yaşıyoruz. İnançları bile sorgulamaktan çekinmeyen bu yeni anlayış, kanıta dayalı bilim ve tıbbı tabulaştırırken sektörün yönlendirdiği milyar dolarlık araştırmaların özeti olan bilimsel rehberleri kutsal kitaba dönüştürüyor.

Dün yumurtayı yasaklayan, bugünse helaldir diyen kutsal(!) metinler karşısında, hastalar ne yapacağını ve kime inanacağını bilemiyor. Araştırmaları, ilaçları ve teknolojiyi kutsallaştıran bu yeni tıp anlayışı, sağlığı korumak ve hastalıkları önlemek yerine, gittikçe büyüyen dev bir sektör yaratıyor. Sağlığın önündeki en büyük engel; hayatımızın her noktasına burnunu sokan, kurallar koyan, özgürlüğü kısıtlayan, tehdit eden ve hatta aforoz eden işte bu küresel sağlık anlayışı.

Sağlığı koruma ve hastalıkları önleme yerine, sektöre para getiren tıbbi işlemlere odaklanan bu anlayış, sağlığın önündeki en büyük engel. Çünkü herkesi hasta, hastaları da müşteri olarak gören bu sistem, sağlığın önünde bir duvar gibi duruyor. Sağlığa kavuşmak bu yüzden parasal engellerle dolu zorlu bir yarış. Bu engele takılanlar için sağlık, hastalık çölünde Leyla gibi bir serap. Hastalık ise bu hasta yaşam tarzında herkes için mecburi istikamet.

Özetle sağlığı ticarileştiren ve daha fazla para kazanmaya dayanan bu sistem; zincir hastaneler, ithal doktorlar ve milyar dolarlar getiriyor. Hastalıkları önleme, sağlığı koruma yani yaşadığımız akvaryumu temizleme ise sektör için çöküş getiriyor. Hastalıkları önlerseniz zincir hastaneler, ilaçlar, cihazlar ve gittikçe büyüyen trilyonlarca dolarlık sektör ne olacak? Ecdad yadigarı Haseki, Haydarpaşa,  Vakıf Guraba gibi vakıf hastanelerin başını çektiği Osmanlı sisteminde ise para kazanma değil, hayır işleme, sevap kazanma anlayışı hakimdi.

Daha fazla kar etmek hırsıyla her alana yayılan küresel sağlık anlayışı, sağlığımızı yarış pistine çevirirken sağlık çalışanlarını da para hırsıyla koşturulan yarış atı yapıyor. Bu yarışta kullanılan ‘Performans’ adı verilen kırbacın amacı, trilyon dolarlık küresel değirmeni döndüren bu yorgun atları coşturmak.

Hedefi ise ilaç ve teknolojinin üretim dağlarını öğütmek. Bu değirmen, gerçekte hastalıkları değil sağlık ve hayatımızı öğütüyor. Uygulandığı her yerde hasta sayısını ve ölümleri azaltmıyor, aksine artırıyor. İnsanlık vicdanını ve genel ahlakı kanatan bu anlayış mutlaka değişmelidir ama nasıl?

Hastayı müşteri olarak gören bu sistem, hekimin iyileştirici gücünü de paranın gücüne devrediyor. Paranın karşılığı ise her zaman sağlık olarak dönmediği için, müşterinin hekime olan saygı ve güveni sarsılıyor. Müşteri haline getirdiği hastayı kışkırtarak çatışma ortamı yaratan bu anlayış, her iki tarafı mahkemelik hale getiriyor.

Amerika’da hekimler kendilerini korumak için aldığı ücretin önemli bir kısmını sigortaya harcıyor. Hastalar ise, hastalıkları önlemek ve sağlığını korumak için değil, hasta olduktan sonra tedavi olabilmek için milyarlarca doları özel sigortalara ödemek zorunda kalıyor. Hastalık üreten yaşam tarzı yüzünden artan sağlık harcamaları ise, kar etme telaşında olan sigorta şirketlerini hastalarla mahkemelik hale getiriyor.

Hastaların kanı, canı ve gözyaşını paraya çeviren bu anlayışın gayesi sağlık değil, bitmek bilmeyen kazanma hırsı. Sağlık ve hastayı metalaştıran bu sistem, pazarlama görevi verdiği hekimi komisyoncu duruma düşürüyor. Kutsal vakıf şifahanelerinin yerini, kar etmezse kapatılmakla tehdit edilen hastaneler alıyor.

Bu dev hastanelerin sağlığı koruma ve hastalıkları önleme işlevi ise budanmış durumda. Sosyal Güvenlik Kurumları ve hazinenin oluk gibi akıttığı harcamaların devamı için gerekli olan bu! Yoksa hastaya susayan ve sürekli hasta üreten bu sistem her an çökebilir. Oysa ki bu sistem yüzünden devlet ve toplum yapısı çöküyor, kimse farkında değil.

Bilimsel araştırmalara ve bilimsel rehberlere de yön veren bu anlayış, hastalık üreten yaşam tarzının daima sonuçlarıyla ilgilenir. Sonuçları düzeltmek için araştırmalar ve keşifler yapar, çözümler üretir. Çünkü sonuçlarla uğraşmak karlı bir iştir; altın yumurtlayan trilyon dolarlık dev bir sektördür.

Hastalık üreten yaşam tarzının sebeplerini ortadan kaldırmak ise, altın yumurtlayan tavuğu kesmektir. Sektörün sadece 2007 yılı ABD cirosu bile 2.4 trilyon dolar. Dünya cirosu ise akıl almaz boyutta. Bu verimli kaynağın değerlendirilmesi için ne gerekiyorsa yapılır, hiçbir fedakarlıktan kaçınılmaz.

Hastalıklar ve sağlık harcamalarının birlikte artması yüzünden, bu sektör giderek dev bir pazara dönüşüyor. Bu trilyon dolarlık sektörün başarısı için, herkes senaryoda verilen rolleri çok iyi oynuyor, kimse bindiği dalı kesmek istemiyor. Örneğin şişmanların zayıflatılması için akıl almaz ameliyat ve araştırmalara milyarlarca dolar harcanırken, şişmanlığa yol açan yaşam tarzı için yapılan sadece tavsiye ve nasihat.

İşte bu yüzden çağımızın hastalıkları salgın gibi yayılıyor. Demirperdenin yıkılması sonucu Rusya Ukrayna’da ve Çin’in Batı yaşam tarzının girdiği bölgelerinde salgın giderek yayılıyor. Ülkemiz ise yaşam tarzı hastalıklarında dünya ve olimpiyat şampiyonu.

Demek ki sağlığı koruma ve hastalıkları önlemenin lafını yapıyoruz ama başarı yok. Çünkü diyabet, şişmanlık, hipertansiyon…çığ gibi artıyor. Hastalıkları önleme etkili olsa Finlandiya ve İsveç’te olduğu gibi moda hastalıklar belirgin olarak azalırdı.

Sağlığa ticari meta olarak bakıldığında, bundan doğal bir şey olamaz. Neden acaba? Müşterilerini azaltan bir şirket yaşayabilir mi? Sağlığın korunması ve hastalıkların önlenmesi için gerekli harcamaları kim finanse edecek? Ölmesini veya hastalanmasını engellediğiniz ve sağlıklı yaşamasını sağladığınız insanlardan hangi gerekçeyle para alacaksınız?

Sağlığın korunması ve hastalıkların önlenmesinin finansmanı ayrı bir sorun, azalttığınız müşteriler nedeniyle dev bir sektörün çöküşü başka bir sorun. Hastalıkları önleyen bilimsel araştırmalara harcadığınız milyarlarca dolar boşa gittiği gibi, altın yumurtlayan tavuğu da keşmiş olacaksınız. Trilyon dolarlık masrafları ve kayıpları kim karşılayacak?

Örneğin, hipertansiyona yol açan risk faktörlerini doğuran yaşam tarzını değiştirdiğiniz zaman, ilaçları kime satacaksınız? Bu anlayış, bilimsel araştırmaların yönünü de belirlemiş oluyor: Altın yumurtlayan tavuğu kesmeyen ve bu tavukların sayısını artıran araştırmalar.

Araştırmaların finansmanı, getirisi olan sonuçlara dayandığı için geri dönüşü olmayan bilimsel araştırmalar bilimin çıkmaz sokağı. Risk faktörleri ve hastalıkların önlenmesi geri dönüşü yok ediyor.

Bu yüzden hastalık üreten bataklığı kurutma görevini şimdilik üstlenen yok. Bu yüzden bilim dünyamız, para getiren erken teşhis, çekap, pahalı ilaç ce teknolojiyle tedavi üzerine kafa yoruyor ama hastalıkların önlenmesi ilgisini çekmiyor.

Bu görevi üstlenmesi gereken sosyal güvenlik ve kamu kurumlarının ise ayırabileceği kaynağı yok. Aslında SGK benzeri kuruluşların astronomik kaynağı var ama gizli eller kaynakların hastalıkların önlenmesi için kullanılmasını engelliyor. Maalesef devasa bütçelere yapışan ellerin bu kaynağa ihtiyacı var.

Bunları beslemek için, hasta oluyor ve güya tedavi oluyoruz. Hastalıkları önlemek mümkün ama kimsenin aklına veya işine gelmiyor. Hastalık ve kötülük lobisi bu sistemden besleniyor. Yaşam tarzı, hasta ederken de tedavi ederken de, her çeşit yardımı yapmayı ve hayır duamızı almayı ihmal etmiyor. Mısır şekerinin doyumsuz tadı, diyabet ve insülin olarak geri dönüyor.

Bilimsel araştırmaları ve bunun sonucunda güncellenen bilimsel rehberlerin finansmanını sağlayan sektörün büyümesi, bilimi teşvik ederken gelişeceği yönü de belirliyor: Getirisi olan sonuçlar! Götürüsü olan sebepler ne olacak? Bu sorular bilim dünyasını aşıyor olmalı.

İşte bu hastalık üreten bataklığı göz ardı ederek para getiren sonuçlarla uğraşan ‘bırakınız hasta olsunlar’ anlayışı, küresel sağlık sisteminin temel şifresidir. Bilinçaltımıza kazınan cümle : hasta olmaktan korkma, geç kalmaktan kork. Çünkü bilim ve teknolojiyi sunan dev bir sektör hizmetinizde.

‘Erken teşhis hayat kurtarır’ kampanyalarına destek veren küresel şirketler, hastalıkların önlenmesi ve sağlığın korunması savaşına her nedense destek vermezler. Çünkü erken teşhis kampanyaları sonrası, tedavisi gereken dev bir hasta potansiyeli keşfedilir. Bu zengin maden yatağı ilaç, teknoloji ve hizmet sektörü için piyangodan çıkan büyük ikramiyedir. Satışlarda patlama yaşanır. Böylece sektör yeni bir kampanya için gerekli enerjiyi fazlasıyla toplamış olur.

Bir taraftan hastalık üreten yaşam tarzının pompalanması, diğer taraftan hasta edilen bu verimli madenlerin işletilmesi bilimsel araştırmaları finanse eden küresel sektörün yaşam kaynağıdır.

Hastalıkların önlenmesine yönelik kampanyalar bu sektör için çok zararlıdır. Çünkü hastalıkların önlenmesine harcanan her kuruş hasta sayısını  azalttığı için, hastalık madenlerinin işlenmesiyle büyüyen bu dev sektör çökecektir.

Bu yüzden perde arkasından küresel şirketlerin desteklediği sağlık kampanyalarında şu gerçeği görürsünüz: Bu kampanyalar hastalardan oluşan pastayı küçültmeye değil, büyütmeye yöneliktir. Bu nedenle hastalıkların önlenmesi ve sağlığın korunması savaşını yönetmek, bu çeşit küresel desteğin ne anlama geldiğini idrak eden sivil toplum kuruluşlarına ve bağımsız devletlere düşer.

Aslında bu satranç oyununda yadırganacak bir durum yoktur. Yaşam tarzı dediğimiz bu hayat oyununun bir tarafında insan, toplum ve toplumun organize gücü olan devletler vardır. Oyunun diğer tarafında ise dünyayı ve insanı tüketen yaşam tarzını kurgulayan küresel sistem vardır.

Bu akıl oyununu, bilime yön veren ve beyin gücünü kendi safına çeken kazanacaktır. Hastalıkları önlenmeye karar veremeyen, bu iradeyi göstermeyen toplum ve devletler için mat olmaktan başka bir seçenek yoktur.

Sağlık ve hastalık arasındaki seçimi, bilim ve teknolojiyi ele geçiren ve bilime yön verenler belirleyecektir. Sağlığın koruyan, hastalıkları önleyen iradenin olmadığı toplumlarda, oyunun galibi hastalık ve kötülük lobisi olacaktır.

www.aciamagercek.com