• https://api.whatsapp.com/send?phone=05521012184
  • https://www.twitter.com/@kifsamer
  • https://www.instagram.com/psikologizzetgullu
  • https://youtube.com/@psikologizzetgullu

Mesleki Yaklaşımım

MESLEKİ YAKLAŞIMIM


< Elbette ki her yiğidin yoğurt yiyişi farklıdır. Lakin kimi yoğurt yeme iştahınızı artırır; kimi ise sizi yoğurttan soğutur >

Hep duyarsınız: Kimi ilaçla, kimi cerrahi bir müdahaleyle, kimi bitkilerle, kimi beslenme şekliyle - diyetle kimi de şu ya da bu yöntemle tedavi ettiğini söyler. Çünkü herhangi bir sorunda görünen çözüm tek çözüm değildir.

Yoğun meslek yaşamım sonunda geldiğim nokta itibariyle ruhsal denilen sorunların çözümünün tedavide değil; eğitimde olduğuna inanıyorum.

Bilirsiniz: Her titreme hali sara nöbeti değildir. İnsan soğukta kalınca da titrer. Doğal olarak bize rahatsızlık veren her sorun hastalık demek değildir. Yine aynı şekilde bilgisayarda çok çalışınca yahut fazla kitap okuyunca da başınız ağrır. Buradaki ağrı da hastalık anlamına gelmez!

Ben psikozlar (akıl hastalıkları hariç) tüm duygu ve düşünce sorunlarının hastalık olmadığını iddia ediyorum.  Bunu hastalığa karşı bir alerjim olduğundan değil; üç mühim nedenle yapıyorum:

Birincisi duygu ve düşünce odaklı sorunlar hakikaten hastalık değildir.  Zaten o yüzden tüm mesleki kitaplarda bu sorunlar açıkça hastalık olarak değil; bozukluk diye geçer. Sadece pratikte bu sorunlara hastalıkmış gibi bir hava ile yaklaşılır. Bunun nedenlerini bir çok yazımda etraflıca anlattım. Dolayısı ile ben aykırı bir şey söylemiyorum; sadece ekseninden kayan sorunlara yaklaşım ibresini olması gereken yere oturtmaya çalışıyorum.

Bu yaklaşımımım ikinci nedeni kavramsallaştırmanın çok önemli olmasıdır. Çünkü kavramlar zihin inşa ediyor. Böylece hasta ve hastalık algısı hem durup dururken zihinlerde sorun üretiyor hem de var olan sıkıntılı süreci besleyici bir işlev görüyor.

Üçüncü neden de yaklaşımın yöntem belirleme potansiyelidir. Yani bir soruna hastalık dediğinizde alakasız, haliyle de sonuç vermeyen (tıbbi vb) yaklaşımların devreye girmesi kaçınılmaz oluyor!

İşte bu üç temel neden sebebiyle ruhsal sorunlara hastalık demek yanlış bir trene binmektir. Bu en temel hatadan sonra vagon içersinde yapacağınız hiç bir çaba sizi gideceğiniz yere götürmeyecektir.

Üstelik de yanlış bir tren sizi gideceğiniz yere götürmemekle kalmayacak; gitmek istediğiniz yerden daha  fazla uzaklaştıracaktır. Onun için her zaman söylüyorum: Halihazırdaki hasta ve hastalık yaklaşımı iyileştirmez; üstüne sizi gerçekten sorunlu bir hale de getirir! Yoksa sorunlar uzman sayısı ile ters orantılı bir biçimde azalması gerekirken neden paralel artıyor sanıyorsunuz! Neden bu hizmetler, "Git gel Konya altı saat"e dönüştü zannediyorsunuz!

Profesyonel yaklaşımın içine düştüğü bu temel yanlış ile sorunlu insanların hatalı mücadele biçimleri birleşir; böylece yaşanılan sorunların asıl (algılanan – hissedilen) etkisi ortaya çıkar. Bu iki faktörün birlikte ortaya çıkardıkları etki yağmurun yağması ile şemsiye kullanmama faktörünün birleşerek ıslanmanıza yol açması gibidir. Etkisi artan sorunlar beslenir, doğal olarak da üzerinizde kalış süreci uzar!

Mevcut yaklaşımlar ıslanmayı (sorunlardan etkilenmeyi) yağmura bağlar. Dolayısı ile sizi bulutlara, gökyüzüne, şimşek çakmalarına, iklimsel değişikliklere vs. aşırı duyarlı hale getirir. Yağmur yağıp da ıslandığınızda ise, “Bakın sizi yağmur ıslattı, demek ki bu yağmurun dinmesi gerekiyor” der. Böylece sizi ıslatan şeyin yağmur olduğuna, ıslanmamanız için bu yağmurun mutlaka dinmesi (tedavi edilmesi) gerektiğine inandırır. Yani kendini doğrulayan kehaneti bizzat kendisi gerçekleştirir.

Oysa sizi ıslatan yağmur değildir; şemsiye kullanmamaktır. Şemsiye ile (doğru yaklaşım) karşılık görmüş hiç bir yağmurun kişileri ıslatabilecek (etkileyebilecek) gücü yoktur.

Şemsiye elinizde ise yağmurun tekrardan yağıp yağmayacak oluşunun bir önemi kalmaz. Çünkü sizi ıslatmayan bir yağmur sizin için yağmur olmaz! Oysa çözümü iklimle savaşmakta, yani yağmuru dindirmekte aramak sonraki olası yağmur yağma durumları için sizi aşırı duyarlı hale getirir; dahası korkulu bir bekleyişe sokar. Oluşan bu gereksiz hassasiyet ve bilinçaltı korkulu bekleyiş sonraki olağan sorunların görünmeyen tohumu işlevini görür. Kaldı ki dünya durdukça sorunlar olacak, mevsimler bulunduğu sürece de yağmurlar yağacaktır. Hangi birinden tedavi adı altında sürekli mücadele ederek kurtulabilirsiniz! Bu kadar çok savaşı ABD bütçesi bile kaldırmaz; kaldı ki sizin sınırlı ruhsal enerjiniz buna kafi gelebilsin! Hem siz bu dünyaya her sorununuzdan savaşarak kurtulmaya mı geldiniz!

O yüzden çözüm iklimle savaşan, yağmuru vaktinden önce dindirmeye çalışan klasik tedavi yaklaşımlarında değil; şemsiye kullanmayı öğrenmekte yani bu temel yaklaşım hatasının doğrusu ile değiştirilmesindedir.

Evet çözüm ruhsal tedavide değil; yanlış trene bindiren profesyonellere ve onlara inanarak bu trene binmekten başka bir çaresi olmadığını düşünen (sorunlu) kişilere yönelik doğru bir ruhsal eğitimdedir.

Çözüm algı eğitiminde ve ikna terapisindedir.

Ben buna kısaca "Algı Eğitimi" ve "İkna Terapisi" diyorum.

Evet çözüm tedavide değil; eğitimde! Bu eğitim ile algısı değişen herkes kısa bir sürede önce kendilerine olan etkisinden sonra da sorunlarından kurtuluyor. Bunu kliniğimizde defalarca gözlemliyorum.

Bu gerçekleri değişik çehreleriyle (kapsamlı olarak) ele alan tüm mesleki yazı ve çalışmalarımın bu bağlamda değerlendirilmesi gerekiyor!

İzzet Güllü

 

 

 

 

"Yağmur yağdığı için değil, şemsiye kullanmadığımız için ıslanırız"

(Anonim)