• https://api.whatsapp.com/send?phone=05521012184
  • https://www.twitter.com/@kifsamer
  • https://www.instagram.com/psikologizzetgullu
  • https://youtube.com/@psikologizzetgullu
Algı Tamircisi
www.izzetgullu.net
MÜJDE: İNTERNET ALIŞKANLIĞI DA HASTALIK OLDU
26/12/2017
WHO internet alışkanlığını da hastalık ilan etmiş. Daha önce de selfie olgusunu hastalık potasına atmıştı. Görüldüğü üzere bu alanda hastalıklar bilimsel bulgularla değil, bir lobinin kanaatleriyle tespit ediliyor. Bilime değil, kanaate; bulguya değil, lobiye dayanıyor.

Özellikle son yıllarda internet kullanımında bir sorun olduğu doğrudur. Ancak her sorun tıbbi bir bozukluk yahut hastalık demek değildir. Ekonomik sorun, kültürel sorun, siyasal sorun, ahlaki sorun, eğitimsel sorun gibi birçok sorun türü vardır. Tıbbi sorun yani hastalık bu sorun türlerinden sadece bir tanesidir.

Oysa psikiyatrinin mantığına göre insan ya normaldir ya da hastadır. O zaman sormak lazımdır: Başı ağrıyan birisi için altta bir patoloji bulamayan hekimler neden "Hasta değilsiniz, sorununuz psikolojik" demektedir? Evet ortada bir sorun vardır, üstelik de bu sorun ağrı gibi tamamen fiziksel bir sorundur ancak buna rağmen yine de hastalık yok denilir. Bir sorun varsa ona hemen hastalık muamelesi çeken psikiyatri ve onun özgüveni düşük, kendisine yakın durdukça kendisini daha değerli hisseden modern psikolojidir.

Tıbbın diğer branşlarında sadece belirtilere, şikayet tablosuna bakılarak klinik tanı konulmaz. Bu şikayetler bir veri kabul edilir, bunlardan hareketle altta patolojik bir bulguya ulaşmaya çalışılır. İlgili hekimler şayet bunlara ulaşabilirse mevcut şikayetleri bir hastalık belirtisi (semptom) olarak kabul eder.

Ancak psikiyatride ve klinik psikolojide altta bir patolojiye ulaşmaya falan gerek yoktur. Bazı belirtilerin üçü beşi bir araya gelmiş ise siz kesin hastasınızdır. Velhasıl sonunda sıra internet alışkanlığını bile hastalık ilan etmeye kadar geldi. Sektör yakında mezardaki ölülere de tanı koyacaktır diye tahmin ediyorum. Defin işlemlerinden sonra en az 15 gün boyunca sessiz sedasız uyumayı da kanaatimce temel tanı kriterlerinden birisi olarak kabul edecektir.

Oysa internet sorunu bir alışkanlık sorunudur. Doğurduğu muhtelif sonuçlar onun hastalık olduğunu göstermez. Bir insan ağır bir borç yükü altına girdiğinde de uykusuzluk, sinirsellikte artış, iştahsızlık, karamsarlık, isteksizlik vb bulgular ortaya çıkabilir. Bu belirtilere, bunların sayısına, süresine vs bakarak hemen bu tablo bir hastalık olarak kabul edilebilir mi? Belirtilere bakarak klinik tanı koymanın ne denli aldatıcı olduğunu anlamak için sadece verdiğim bu örnek bile ziyadesiyle yeterlidir.

İnternet sorunu bir alışkanlık sorunudur. Bağımlılık dahi değildir. Buna rağmen bu sorunu ruhsal bozukluk sayarak klinik tanı kitaplarına sokmak, böylece hekimliğin ilgi sahasına ve yetki alanına dahil ederek ilaca açık hale getirmek tam bir akıl tutulmasıdır.

Sektör korkuya fobi diyerek, sıkıntıya anksiyete diyerek, üzüntüye depresyon, hareketliliğe hiperaktivite adı koyarak, bir alışkanlık sorununu da önce bağımlılık olarak görüp kamuoyu yeterince alıştıktan sonra da onu bozukluk ilan ederek lobilerde klinik problemler üretmeye, onları önce sinsi propaganda araçlarıyla, ardından da en az tarikatlardaki müritler kadar sorgulamadan uzak olan profesyonelleri marifetiyle bizlerin hastalığı haline getirmeye devam ediyor.

Bu cümlede mürit kelimesini özellikle ve bilinçli olarak kullandım. Zira bu sektörde psikiyatristlerden ve psikologlardan meydana gelen on binlerce profesyonel varken benim dışımda tek bir kişi bile bozukluk ile hastalık arasındaki ayrıma ve burada sergilenen çarpıtmaya dikkatleri çekmiyorsa, bozukluğa pratikte güle oynaya hastalık muamelesi çekmeye devam ediyorsa bu ifadeyi kullanmamdan daha doğal ne olabilir ki! Bir gerçeği en uygun kavramlarla tanımlamak hakaret değildir, sadece bir tespittir.

Oysa bozukluk ile hastalık arasında iletişimsel bir sorun ile şeker hastalığı kadar büyük bir fark vardır. Bir bozukluğa hastalık muamelesi çekmek demek iletişimsel bir sorunu şeker ilaçlarıyla tedaviye, kültürel bir sorunu da silahla çözmeye çalışmak kadar abestir.

Bozukluk birilerince normal kabul edilen değerlerden uzaklaşmayı ifade eder. Toplumun değer yargıları bozuldu deriz örneğin. Bu, toplumun değer yargıları klinik anlamda hasta oldu demek değildir. Normal kabul edilen değerlerden uzaklaştı demektir. Hastalık farklıdır; altta bir anomali, bir patoloji yatan spesifik sorunları tanımlar. Zaten hastalık olmadığı için bu sorunlara hastalık yerine bozukluk denilmiş, ara bir form yaratılmıştır. Çünkü bir bozukluğu kitlelere hastalık diye yutturabilmek daha kolaydır. Aksi halde sorun tıplaştırılamayacak, hekimlere ve ilaçlara açık hale getirilemeyecektir. Bozukluk burada hastalık çarpıtması için gerekli olan bir ara geçiş kavramıdır.

Sorulduğu zaman "Biz zaten hastalık demiyoruz ki" demek, vaziyeti kolayca kurtarmak, lakin pratiğe gelince birebir hastalık muamelesi çekmek için bu tanımlama son derece elverişlidir. Burada anlatmaya çalıştığım temel sorun kitaplarda bozukluk geçerken bu sorunlara pratikte tıbbi bir hastalık muamelesi çekilmesidir. Sorun hala bu ahlaksız, bu çirkin hokus pokusu sürdüren profesyonellerin aymazlığıdır.

Sektörün yaptığı, üstelik de yaparken en ufak bir sorun görmediği en büyük dramatik yanlış işte budur. Hala bana gelen maillerde birçok uzman "Hocam kafayı iyi taktınız, ha bozukluk ha hastalık, ne fark eder ki. Sonuçta ortada bir sorun yok mu" diyor. İşte bu kadar kör ve cahil insanlar alanda sorun çözmeye çalışıyor, uzman diye itibar görüyor. Çoğunun isminin önünde öyle uzayıp giden etiketler var ki! Psikolog, psikiyatrist unvanları en sonlarda kalmış!

Oysa tanımlama hayatidir. Çünkü tanımlama yaklaşım belirler. Siz bir sorunu eğitimsel bir sorun olarak gördüğünüzde devreye eğitimsel yaklaşımlar girer. Hastalık olarak kabul ettiğinizde ise tıbbi tedaviler devreye girecektir. Bir sorunu girip diye tanımlamakla kanser diye tanımlamak arasında fark olmaz mı? "İkisi de sonuçta sorun, ne fark eder ki" denilebilir mi?

Hastalık olmayan bir sorunu önce bozukluk ilan edip ardından da kaşla göz arasında bu soruna hastalık muamelesi çekmek bir sorunu alakasız ajanlarla tedaviye çalışmak demektir. Sorun hastalık olmadığı halde ancak hastalıkta işe yarayacak olan tıbbi tedavileri devreye sokmak anlamına gelmektedir.

Bu hatalar silsilesinin sonucu ise insanların boş yere içine sokuldukları ve düşüne düşüne dert sahibi olmalarına neden olan (bir insan hasta olduğuna inanırsa ona asla kayıtsız kalamaz) "Ben hasta oldum" psikolojileridir. Yılan hikayesine dönen, bir türlü sonuç vermeyen tedavilerdir. Uzayan acılardır. Daha uzun yıllar ve daha fazla ilaç tüketimi anlamına geleceği için de tüyü bitmemiş yetimlerin çalınan hakkı ve geleceğidir.

İşte ben senelerdir tek başıma bunlarla, sektörün çarpıklıklarıyla, yalan, sömürü ve suistimalleriyle mücadele ediyorum. Ne hazindir ki aradan seneler geçmesine rağmen yanımda ikinci bir profesyonelin desteğini dahi bulabilmiş değilim. Ancak şunu iyi biliyorum ki çoğunluk doğruya delil değildir. Şayet öyle olsaydı Kabe'ye gidenler değil, Ganj nehrine girenler hacı olurdu.



763 kez okundu. Yazarlar

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın

Yazarın diğer yazıları

Birkaç Fikri Kırıntı - 26/12/2023
Sabahın beşinde
Hatalı Kandil Algısı - 26/01/2023
Kandil Var mı Yok mu?
Son Risale Dersi - 23/01/2023
Buldum Deme, Hep Ara
Niyet Ettim Kırbaç İçin Namaz Kılmaya - 22/01/2023
Allah Dışı Kaygılara Kulluk Ettirmek
Şu Zamanda Akla Kurt Düşürmenin Önemi - 22/01/2023
.
Mutsuz İnsan Projesi - 21/01/2023
.
Ruhlarımızdaki Şeriat Çatışması - 19/01/2023
Şeriat Yok Diye Yanacak Yıyız?
T.C. Teheccüde Kalkmıyor - 16/01/2023
Dini Olan Devlet Tağutlaşır
7 Milyarı Kesip Doğrayacak Mıyız? - 16/01/2023
 Devamı