• https://api.whatsapp.com/send?phone=05521012184
  • https://www.twitter.com/@kifsamer
  • https://www.instagram.com/psikologizzetgullu
  • https://youtube.com/@psikologizzetgullu
Algı Tamircisi
www.izzetgullu.net
DİKKAT: SÜPER ANNE SENDROMU HASTA EDİYOR
03/09/2013
Muhtelif platformlarda yayınlanan aşağıdaki haber yazı internet ortamından alınmıştır! Renkli yazılmış bölümler ve CEVAP kısmı tabi ki bana aittir!

"Günümüz kadınlarının pek çoğu hem çalışıyor, hem ev işleri ile ilgileniyor, çocuğuna bakıyor bir yandan da fit ve sağlıklı görünmeye çalışıyor. Günlük hayatın koşuşturması içinde, iş ve sosyal yaşantısının tüm zorlukları arasında mekik dokuyan kadın pek çok fiziksel ve psikolojik rahatsızlıkla baş etmek sorunda kalabiliyor. "Süper anne" ya da "zorlanmış anne sendromu" olarak tanımlanan bu rahatsızlık modern çağın kadını için en büyük tehlikelerin başında geliyor.

Memorial Şişli Hastanesi Çocuk ve Ergen Psikiyatristi Uz. Dr. Leyla Benkurt Alkaş, süper anne sendromu hakkında bilgi verdi ve önerilerde bulundu.

Halsizlik, konsatrasyon güçlüğü, cinsel istekte azalma ve beraberinde gelen pek çok hastalık...

30 yaş üstü, çocuk sahibi olup da kariyerini erkek meslektaşları kadar yoğun yaşayan kadınlarda yeni yeni tanımlanmaya başlanan bir grup belirti kümesi mevcut. "Süper anne sendromu" olarak adlandırsa da aslında "zorlanmış anne sendromu" da denebilir. Tıbbi olarak farklı hastalık belirtileriyle ortaya çıkan bu durum, iş verimini düşürdüğü gibi sağlık masraflarını da ciddi boyutta artırmaktadır.

2-3 aydan daha uzun süren baş ağrıları, kaslarda-eklemlerde ağrılar, kramplar, bağırsaklarda şişkinlik, hazımsızlık, uykusuzluk, sürekli yorgunluk, halsizlik, kırıklık, cinsel istekte azalma, çarpıntılar, konsantrasyon zorlukları gibi belirtiler ortaya çıkınca ister istemez doktor olarak bir sürü hastalık akla geliyor. En basitinden en ağırına; kansızlıktan, romatizmaya, kanserden, migrene tüm vücut sistemlerini muayene etmek gerekiyor. Alınan onca kan tahlilleri, çekilen MR'lar, EKG'ler, kaslar için EMG'ler sonrası net bir hastalık tanısı koymak kolay olmuyor. "Kronik yorgunluk sendromu, tükenmişlik sendromu, fibromiyalji, psiko-somatik hastalık, anksiyete bozukluğu..." tarzında tanılar yazılıyor.

Bazen kişisel kapris olarak dahi değerlendirilebiliyor

Bu hastalık belirtilerini hasta yaşıyor ve büyük ıstıraplar çekiyor. Alışılagelmiş, görünen bir hastalık tanısı olmayınca da ailesine, iş arkadaşlarına hatta bazen doktoruna hastalık belirtilerini gerçekten yaşadığı ve acı çektiğini ispatlamak zorunda kalıyor. Aslında en trajik olan durum da bu. Siz her şeyin en iyisini mükemmel bir şekilde yapmaya çalışıyorsunuz ve karşılığında bedeniniz bir dizi rahatsızlık çıkarıyor, çevrenizdeki insanlar da sizi anlamıyor, takdir etmiyor. Hatta rahatsızlıklarınızı abarttığınızı, dikkat çekmeye çalıştığınızı, kapris yaptığınızı düşünüyor. Tabii arkasından gelen hayal kırıklığı, kimseye yaranamamanın yalnızlığı ve yetersizlik duygusu ile daha da fazla çabalama, titizlenme ile giden kısırdöngü...

"Zorlanmış kadın"larda görülen belirtiler (belirti denildi mi tamamdır, klinik bir sorun etiketi yapıştırılmıştır artık. Bu durumda eğitimsel, algısal yahut sosyal nitelikli hiç bir sorunun psikiyatrinin kolları arasından kaçabilmesi imkansızdır):

1-Halsizlik, dermansızlık, işlere başlamada güçlük 
 
2- Günlük işleri yapmayı zorlaştıracak ve yatak istirahati ile geçmeyen yorgunluk, bıkkınlık, tükenmişlik hali 
 
3- Baş ağrıları, unutkanlık, kafada ağırlık hissi, sürekli yapacaklarını düşünme ,düşünce kargaşası, uykusuzluk, dinlendirici uyku uyumama 
 
4-Depresyon, sürekli gergin endişeli olma, panik ataklar, cinsel isteksizlik 
 
5- Mide-bağırsak rahatsızlıkları, sindirim anormallikleri, şişkinlik 
 
6- Eklem ağrıları, romatizma, artrit, artroz, kas ağrıları, belde-boyunda ağrı ve kas sertleşmeleri, kramplar 
 
7-) Grip benzeri rahatsızlıklar, hafif ateş-üşüme, boğazda ağrı
 
Eğitimli, çalışkan, titiz, mükemmeliyetçi ve hırslı annelerde bu durum daha sık ortaya çıkıyor

Burada modern şehir hayatının, çalışan kadınların yaşam koşullarının, toplumsal rol ve sorumlulukların, çocuk bakımında annenin yerinin, iş dünyasındaki rekabet kriterlerinin, akraba ilişkilerindeki beklentilerin gözden geçirilmesi önemlidir.

Kadının eğitim süresinin uzaması, ekonomik gelirinin artması çok olumlu bir süreçmiş gibi görünse de aslında kadını kıskıvrak yakalayıp ezmektedir. Çünkü kadının toplum ve aile içindeki rolü değişmemiştir. Kadın eğitimine verdiği zaman ve emek nedeniyle kariyerinde yükselmek ve en iyisi olmayı yaşam hedefi olarak seçer. Evlilik ve çocuklu olmanın buna engel olmaması gerektiğini düşünür. "çocukta yaparım kariyer de..." şarkısı eşliğinde erkek meslektaşları ile omuz omuza çalışıp, gerektiğinde rekabet eder.

Kadına büyük sorumluluklar yükleniyor ve kadın da bunu görev ediniyor

Bununla birlikte kendi anne-babası, kocası, kocasının sülalesi, komşular, hatta kendi durumundaki diğer kadınlar kendisinden klasik kadın rolleri ister. Evinin düzeni, temizliği, yemeği, alışverişi kocasıyla ortak yarılsa da sorumluluk ve hesap verecek kişi kadın olur. İyi bir eş olarak, kocasını dinlemek, önceliği ona vermek, dış ilişkilerde arka planda durmak, alttan almak hep kadının görevidir. Eşine, kayınvalidesi kadar güzel yapmak, aileye sofralar donatmak, evlenene, hastaya tüm sosyal olaylarda hediye alıp, kutlamak, hatır sormak onun görevidir.

Altın bilezik tasma haline gelirse...

Asıl trajedi çocuk yapmayla başlar. Belki hormonların, beyin yapısının, belki de toplumun beklentisinden çocuğun tüm sorumluluğu anneye kalır. 3 yaşa kadar sürecin böyle olması kısmen beklense da anne çocuğunun sorumluluğunu ölene kadar taşır.

Çocuğun, doğru beslenmesi, yeterli eğitimi, sanatsal ve sporsal faaliyetleri, artık parası olan, araba kullanan, her işi tek başına beceren kadının omzuna konulu verir. Altın bilezik, gerdanlık görüntüsündeki bu yetkiler, beceriler, özgürlükler metropol kadınının tasmaları, yularları haline gelir.

24 saat yetmeyebiliyor

Son zamanlarda bu koşuşturmacaya "fit görünme, sağlıklı beslenme, spor yapma, kaliteli yaşama, gezme, görme, cemiyetin içinde yer alma" beklentileri de eklenince, kadına 24 saat yetmez oldu.

Kadın dergilerinde, medyada, internet ortamında her şeyi tam yapma, mükemmel yaşama tüyoları sürekli kadını zorlamakta yormaktadır. Bu mükemmel olmaya çalışan, tükenmiş, zorlanmış ve gevşemeyi unutmuş anneler; çocuklarını da daha 5 yaşında benzer yaşam şartları için hazırlanmaya başlar. Artık göz göze diz dize oturan, sessiz-sessiz bakışan, beraber denize taş atan, ayaklarını sallayıp birbirine gülümseyen, sokakta bir kediyi, kuşu durup seyreden çocuk -anne görüntüleri azaldı.

Sürekli; oyun grubu, drama, müzik dersi, proje malzemesi, ödevler, testler, okul kursları, dershaneler, yaz okulları arasında koşturan, çocuk taşıyan şoför anneler, öğretmen anneler, hizmetçi anneler, dadı anneler, yaşam koçu anneler oluştu.

Çocuklar da bu durumdan olumsuz etkileniyor

Bu "hiçbir şeyden kusur kalmayalım" koşturmacası içinde, çocuklarda da gevşeyememe, sürekli bir yetişkine ihtiyaç duyma, sürekli canı sıkılma, kendini oyalayamama durumları görünüyor. Sık sık hastalanan, başı -karnı-bacakları ağrıyan, mızıl mızıl şikayetçi çocuk sayısı artıyor.

Çocuklar büyürken kendilerine zaman ayıran ama saçını süpürge etmeyen anneye, geniş zamanlara, geniş mekanlara ihtiyaç duyarlar. Hızla yapmaları istendikçe, yetişmek zorunda kaldıkça, kendisi istemeden imkanlar önüne sunuldukça; minnet etmeyen, kendi işini görmek istemeyen, doyumsuz, memnuniyetsiz, meraksız, amaçsız çocuklar yetişmektedir. Örneğin kendi giysisini giyme, yeni bir şeye özenme, ona ulaşmak için bekleme, emek ve uğraş içine girme, kendisine sunulan imkan ve nimetlerin kıymetini bilme, bunun için minnet duyma, kendi uğraştığı için merak etme, bağlanma, sahiplenme, kendinin yönettiği, doldurduğu zaman dilimlerini bu amaçlar için doldurma yeteneği kazanmak asıl özgürlüktür. Ama anneler kendileri bunu sağlayamazken çocuklarına öğretmeleri mümkün olmamaktadır.

Hayatı yavaşlatın ve tadını çıkarın

Hayatı, yalınlaştırmak, sadeleştirip asıl işin özüne varmak çok önemli. Hayatı dolu dolu mükemmel yaşama adına o kadar çok uyaran ve renkler, baştan çıkarıcı öğütler var ki.... Bazen hayat bir sürü lezzetli ve değişik yemeğin, tatlının, içeceğin, meyvenin olduğu açık büfe gibi geliyor. Her iyi ve güzel görüneni dener, hepsini tatmaya çalışırsanız hazımsızlık, bulantı, yorgunluk, kilo alma, vücudunuzu aşırı zorlama, tatilinizi kötü geçirdiğiniz için kendinizi suçlama sonuçlarından başka bir şey yaşayamazsınız.

Mutlaka uzman yardımı alın (İşin esas püf noktası burası)

Tanıyı doğru koyup, tedaviden başarılı sonuç alınabilmesi için (düşünsenize; tanıdan ve tedaviden bahsediliyor. Demek ki çoktan hastalık kabul edilmiş bile. İlacı zaten dünden hazır; antidepresan!) dahiliyeci, psikiyatrist, fizyoterapist, diyetisyen, nöroloji ve endokrinoloji uzmanı ortak çalışması gerekiyor. (Tıbbi olmayan ve tamamen empoze edile edile bozulmuş kapitalist ve maddeci bir yaşam felsefesinin ürünü olan bir sorunun tıbbi bir sendrom olarak kabul görmesi yahut hastalık vitrinine çıkarılabilmesi, daha da önemlisi ise orada tutunabilmesi için sözü geçen tıp branşları da soruna ortak ediliyor, böylece onların da desteği talep edilmiş oluyor.)
 
Teşhis konulduğunda doktorlar hastayı yapması gereken egzersizler, çalışma temposu, beslenme alışkanlıkları, stresten arınma yöntemleri, yakınmaları artıran ve azaltan faktörler konusunda bilgilendirmeli, ardından şikayete yönelik tedavi planı yapılmalı. Hem doktorlar hem de hastalar insanın savunmasını bozup, her tür hastalığa zemin oluşturan bu tabloyu tanımalı ve ciddiye almalıdır." (Kaynak: http://memorial.com.tr/)

CEVAP

Esas son paragraf önemli. Özellikle de, "Hem doktorlar hem de hastalar insanın savunmasını bozup, her tür hastalığa zemin oluşturan bu tabloyu tanımalı ve ciddiye almalıdır." cümlesi. Herkes önemsesin ki bir hastalığımız daha olsun... Gizli mesaj bu! Gerisi bu sonuca hizmet eden birer detay sadece!

İfadeye bakın: İnsanın savunmasını bozuyormuş, hastalığa zemin oluşturuyormuş! Yüzde yüz kesin yani! Bir olasılıktan söz edilmiyor, kesin bir olgudan bahsediliyor!

"Uzman desteği alın"

Üstelik de bunu mutlaka yapın!

Verilen temel mesaj bu!

"Sendrom" denilerek, "Bu iş çok yaygın, üstelik de her yerde kabul görmüş bir sendrom yani psikiyatrik sorun" denilerek evvela inanmanız, sonra da işkillenerek yardım almak için harekete geçmeniz sağlanmaya çalışılmış.

"Bu sendrom hasta ediyor" diyerek korkutma tekniği uygulanmış yine. Zaten kaygılandırma ve korkutma psikiyatrideki klasik numaradır! Kaygı ve korku insanları kliniklere doğru sevk eden en güçlü lodostur! O bu lodosu yeller sürekli!

OYUNA DİKKAT

Önce sözleriyle, demeçleriyle, yazılarıyla ve ekran konuşmalarıyla, kitaplarla vs. insanları duygularına ve psikolojilerine karşı aşırı duyarlı hale getirdiler.

Sonra aynı şeyi ebeveynlerin bazı davranışları için yaptılar! Bunu bazı davranışları gereğinden fazla önemseterek ve çocuk sorunlarındaki tüm vebali ana - babaların omzuna yıkarak gerçekleştirdiler!

İnsanları ve anne babaları verdikleri abartılı mesajlarla / telkinlerle duyguları ve davranışları konusunda aşırı bir kaygıya ve korkuya, yani olağanüstü bir tedirginlik haline soktular.

Sonra da bu sonucu ortaya çıkaran kendileri değilmiş gibi hiç utanıp sıkılmadan çıkıp, "Süper Anne Sendrom"u adını taktılar.

Önce hastalık algısı ve inancı, sonra da hastalık üretmek için nasıl da sinsi bir süreç izleniyor, değil mi!

"Psikiyatri yapay hastalık üretiyor; sonra bunlar sizlerin ve bizlerin gerçek hastalığı haline geliyor. Çünkü hastadan ve hastalıklardan nemalanıyor" diye boşuna mı söyleniyor sanıyorsunuz!
 
SONUÇ

Psikiyatri tıbbın birinci şartı olan, "Önce zarar verme" ilkesini ihlal ediyor.

Görüldüğü üzere tamamen bozuk yaşam algısının ve sürekli, "Daha fazla, daha hızlı, daha mükemmel" diyen yerleşik kapitalist felsefenin ve materyalist bir ruhsal yardım statükosunun; yani zihinlerde inşa edilen hatalı düşünce, inanç, kabul ve algıların doğal bir sonucu olan bir sorunu bile sendrom, belirti, tanı, tedavi diyerek nasıl da çarkı içine almaya çalışıyor!

Çözümü insanları ve toplumu bugüne değin verdikleri zehirli mesajların zıddına yani yeniden ve doğru bir eğitime tabii tutmak olan sorunları kişilerin tek tek tedavi edilmesini gerektiren çok ciddi bir hastalık gibi sunuyor!

İşin daha kötü tarafı ise mevcut varlığı bu ihlalin aynı şekilde sürmesine bağlı. Dolayısı ile düzelme şansı da bulunmuyor.

Sonuç olarak psikiyatri derhal yasaklanmalıdır!

 



3413 kez okundu. Yazarlar

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın

Yazarın diğer yazıları

Birkaç Fikri Kırıntı - 26/12/2023
Sabahın beşinde
Hatalı Kandil Algısı - 26/01/2023
Kandil Var mı Yok mu?
Son Risale Dersi - 23/01/2023
Buldum Deme, Hep Ara
Şu Zamanda Akla Kurt Düşürmenin Önemi - 22/01/2023
.
Niyet Ettim Kırbaç İçin Namaz Kılmaya - 22/01/2023
Allah Dışı Kaygılara Kulluk Ettirmek
Mutsuz İnsan Projesi - 21/01/2023
.
Ruhlarımızdaki Şeriat Çatışması - 19/01/2023
Şeriat Yok Diye Yanacak Yıyız?
7 Milyarı Kesip Doğrayacak Mıyız? - 16/01/2023
T.C. Teheccüde Kalkmıyor - 16/01/2023
Dini Olan Devlet Tağutlaşır
 Devamı