• https://api.whatsapp.com/send?phone=05521012184
  • https://www.twitter.com/@kifsamer
  • https://www.instagram.com/psikologizzetgullu
  • https://youtube.com/@psikologizzetgullu

DEPRESYON İLAÇLARININ FAYDASI

Günümüzde günlük ve son derece insani duygu durum yaşantılarına
depresyon demek moda oldu. Bundan daha da garibi bu sağlık skandalına
yetkili hiçbir kimsenin ses çıkarmıyor oluşu!

Bu günlerde en az bunun kadar önemli yeni bir gelişme daha ortaya çıktı:

“Harvard Üniversitesi Tıp Fakültesi Plasebo Çalışmaları ve Terapötik
Karşılaşım Programı Müdür Yardımcısı Prof. Dr. Irving Kirsch,
günümüzde depresyon görülme sıklığının en temel sebebinin antidepresan
kullanımı olduğunu ileri sürdü.” Kirsch, “Antidepresanların ciddi
riskler taşıdığını ileri süren Kirsch, günümüzde depresyonun en önemli
nedeninin de yoğun kullanılan antidepresan ilaçları nedeniyle
depresyonun sürekli nüksetmesi olduğunu savundu.” (Habertürk)

(Bu arada basınımızın bilimsel bir sonucu veriş şekline bakınız: Bu
çarpıcı bilimsel sonuç, “İddia etti, savundu, ileri sürdü…” şeklindeki
ifadelerle hafifletilerek sunuluyor. Yani ortaya çıkan bilimsel bir
sonuç bilim adamının kendi şahsi görüşüymüş gibi empoze ediliyor. Bu
haber üzerine yorum atağına geçen bizim ünlü psikiyatristlerimiz
-işlerine gelmeyince- bilimsel verileri bile hemen rafa kaldırmaya,
“Olur mu canım, faydası var” diyor, başında çaylarını yudumlarken
sarfettikleri afaki konuşmalarla vaziyeti kurtarmaya çalışıyorlar.
Yabancılar oturmuyor, çalışıyor, bilim yapıyor; biz ise daha onu doğru
düzgün anlayabilmekten – anlatabilmekten, gerçeği kabul edebilmekten
bile uzağız)

Kirsch, “Araştırma nedeniyle Amerikan Gıda ve İlaç Dairesinden (FDA)
aldığı verileri incelediğinde hayatının en büyük sürpriziyle
karşılaştığını belirten Kirsch, antidepresanlarla ilgili çalışmaların
yüzde 40′ının yayımlanmadığını ve yayımlanmayan bu çalışmalarda
antidepresanların yüzde 88 oranında depresyon tedavisine ciddi katkı
sağlamadığının gösterildiğini” kaydetti. (Basından)

Yaptığı araştırmalarda Placebonun antidepresanların sağladığı etkinin
yüzde 82’sini sağladığını ortaya koyduğunu vurgulayan Prof. Kirsch,
”Buna karşın antidepresanlar 24 yaşın altındaki gençlerde ve
çocuklarda intihar riskini yüzde 62, yetişkinlerde inme riskini yüzde
50-60, hamileliğin ilk üç ayındaki kullanımda ise kadınların otistik
bebek sahip olması riskini yüzde 280 oranında arttırıyor. Ayrıca
ölümlere neden olan her şeye de ciddi oranda katkısı var. Risk var
getiri yok. Plasebo ve antidepresan kullanımını karşılaştırdığınızda
klinik olarak ciddi bir farktan bahsetmek mümkün değil.
Antidepresanlar çözüm sunmakta çok sıkıntılı olduğu gibi çok ciddi
riskler de taşıyorlar. Ayrıca Antidepresan kullanımı depresyonun
sonraki yıllarda tekrarlama riskinin yüzde 113-280 arttırıyor. 4-8
hafta gibi kısa kullanımlarda bile depresyonun tekrarlaması riskini
arttırıyor. Günümüzde depresyon görülme sıklığının en temel sebebi
antidepresan kullanımı. Çünkü ilaç kullandığınızda depresyon sürekli
tekrarlıyor.” şeklinde konuşuyor. (memurlar.net)

DEPRESYONDA BİLE VAZİYET BU. OYSA BİR BAŞKA SORUN DAHA VAR

Depresyon hastalığı için bile sonuç bu kadar vahim. Bir de dünyada ve
ülkemizde son dönemde gündelik her soruna depresyon deme vahameti var.
Oysa depresyon gündelik hüzünlenmelerden son derece farklıdır, çünkü o
bir patolojidir, hastalıktır. Gündelik olaylardan etkilenmek ise
patoloji değildir; gayet insani bir durumdur. İnsan eşyanın tabiatı
gereği etkilenen varlıktır. O robot yahut bir makine değildir çünkü.
Bu etkilenme daha çok “Başa gelen olumsuz olaya olumsuz duygusal;
olumluya da olumlu duygusal tepki verme” şeklinde görülür. Bu sebeple
insanlar düğünlerde sevinir; cenazelerde üzülür. Cenazedeki üzüntüye,
sırf şiddeti görece olarak biraz yüksek diye depresyon denilemez.
(Hatta artık şiddetine bile bakılmıyor, cenazede kim ağlıyorsa ona
hemen depresyon deniliyor, etkisi olmadığı ortaya konulan ilaçlar
başlanıyor) Ancak günümüzde çivisi çıkmış bu alanda bundan çok daha
anormali yaşanmaktadır.

Malum, hastalık ise bir tablo hadisesidir. Bu tablonun olmazsa
olmazlarının başında, “Belli bir yaşam olayına tepki olarak ortaya
çıkmamış olması” gelir. Yani sevilen kişi kaybı, boşanma, ayrılık,
ağır borç yükü altına girmek gibi doğası gereği olumsuz bir duygu
durum yaratacak olaylardan sonra gelişen yaşantı depresyon değildir.
Tıpkı uzun süre bilgisayar başında oturunca ortaya çıkan göz ağrısının
göz bozukluğu anlamına gelmemesi gibi. Yahut 3 gün uyumayınca
gerçekleşen halsizliğin hastalık anlamına gelmemesi misali.

Oysa ülkemizde bu en temel gerçek bile göz ardı ediliyor, bilim adamı
kisvesi altında sık sık, “Ekonomik krizle depresyon arttı,
boşananlarda depresyon miktarı şöyle” gibi tamamen propaganda ürünü
yayınlar yapılıyor. Geçenlerde bir sağlık müdürlüğü boşananlar
üzerinde araştırma yapmış. Boşanan eşerlin % 50’ye yakını anksiyete
hastası, kalan % 50’ye yakın kısmı da depresyon hastası çıkmış. “Yuh”
demek gerekir.

NEDEN OLSUN AMA SONUCU OLMASIN DİYEREK DOĞAL MEKAZNİMAMIZI BOZUYORLAR

Neden varsa sonucu olacaktır. Olmalıdır da! Bu en temel tabiat
kanunudur! Sözkonusu ilkeden hareketle, başa gelen olumsuz olay doğası
gereği insan ruhunda olumsuz duygu durumlara yol açar. Bunu
üzüldüğümüzde ağlamanın doğal bir sonuç olmasına, böylece organizmanın
kendisini rahatlatmaya çalışmasına benzetebiliriz. Üzüntü var ama
“ayıp oluyor” diye ağlamayı keserseniz, koşma var lakin “kötü kokuyor”
diyerek terlemeyi kısıtlarsanız mekanizmayı bozarsınız.

Aynı şekilde, bu tür etki – tepki mekanizması ile ortaya çıkmış
sonuçları ilaç vererek bastırdığınızda, yani başa gelen olumsuz bir
olaya rağmen olumsuz duygu durumun ortaya çıkmamasını (depresyon
hastalığı diyerek) sağladığınızda iyilik değil; kötülük yapmış; çünkü
bu fıtri bağı koparmış, bozmuş olursunuz.. Bunun sonucu olarak
organizma bir süre sonra ıvır zıvır her soruna olumsuz duygu durum
tepkisi veren bozuk bir yapıya dönüşür.

Bu, “Depremi yaşamış ancak doğal yas ve benzeri tepkileri iğne ve
ilaçla bastırılmış kişilerin bu etkilenmeleri belki o an için
yaşamamalarına, ancak bu süreci daha sonra çok daha uzun bir süre (ve
daha şiddetli) yaşamak zorunda kalmalarına benzer. Fıtratla bu kadar
oynanmaz!

Şükür ki nasıl olmuşsa olmuş, bir bakıma oyunları ayaklarına dolanmış,
bu ilaçlar etkisiz kılınarak toplum “neden – sonuç” biçiminde işleyen
doğal mekanizmasının topyekün bozulmasından korunmuş.
 

İzzet Güllü

Psikolog