• https://api.whatsapp.com/send?phone=05521012184
  • https://www.twitter.com/@kifsamer
  • https://www.instagram.com/psikologizzetgullu
  • https://youtube.com/@psikologizzetgullu

ZORLUKLARIN İLACI: SABIR TERAPİSİ

SABIR TERAPİSİ 

Gerek üzerinde daha da yoğunlaşmam gereken bazı çalışmalarım gerekse daha başka nedenlerle uzun bir süre mesleki nitelikli yazılar kaleme almayı düşünmüyorum. Bugüne kadar ki yoğun yazma serüvenimi şimdilik yine “tam destek odaklı” bir yazıyla taçlandırmak istiyorum. Ümit ediyorum ki bu yazı yine uzaktaki pek çok kişinin fayda görmesine, en önemlisi de duygu durum odaklı gündelik sorunlara ilişkin mevcut yaklaşımları sorgulamamıza vesile olabilsin.

GÖRÜNEN ÇÖZÜM TEK ÇÖZÜM DEĞİLDİR

Görünen çözüm tek çözüm değildir. Bir masa havaya sadece bir ucundan değil, öbür köşesinden tutularak da kaldırılabilir. Öyleyse sorunlara yaklaşımınızı bu benzetmedeki mantığa uygun olarak yeniden gözden geçirebilirsiniz. Bu şekilde düşündüğünüzde ortaya, yaşadığınız herhangi bir sorundan kurtulmanın tek yolunun onu illaki yok etmek demek olmadığı gerçeği çıkar. 

TEK ÇÖZÜM MUTLAKA ORTADAN KALDIRMAK MIDIR

Daha önce olmayan bir sorunun, mesela sıkıntının, üzüntünün, kaygının vs. hayatınızda bizzat ortaya çıkmış olması demek psikolojik bir sorununuz oldu demek değildir. Ortaya çıkan herhangi bir sorun yanlış bir algıyla, hatalı bir değerlendirme süreci ile karşılık gördüğünde, yani ortaya çıkan sorun hatalı yaklaşımınızla birleştiğinde oluşan bütündür aslında psikolojik sorunlar. 

SIRF KAPIMIZIN ÖNÜNE GELDİĞİ İÇİN KİŞİ HIRSIZ OLMAZ 

Sorunlar; bir hırsızın kapınızın önüne gelmiş olmasının soygun demek olmaması, bu olgunun ancak hırsızın gelmiş olması davranışının kapının açık bırakılması hatasıyla birleşmesi durumunda ortaya çıkması gerçeğine çok benzer. Gerçek bu olduğu halde bize bugüne kadar kapının önüne gelen ancak biz izin vermediğimiz sürece içeriye giremeyecek olan hırsızı bizzat soygunun kendisi gibi gösterdiler. 

DÜZ MANTIK ÜRÜNÜ YAKLAŞIMLARI NESNEL DOĞRU DİYE EMPOZE ETTİLER

Gerçeği işin doğasına bu kadar aykırı anlattıkları yetmezmiş gibi bir de kalktılar, evlere şenlik bir mücadele tekniği benimsettiler. Kapıyı açmasak hırsızın çekip gidecek olması mümkünken pencereden onunla ağız dalaşına girişmemizi, hatta kapının önüne çıkıp fiziksel kavgaya tutuşmamızı istediler. Böylece henüz evimizi soymamış bir kişiyi sırf kapımızın önünde gördük diye (hayatımızda ortaya çıktı diye) onu hırsız ilan ettirdiler. Yetmedi kavgaya tutuşturdular, sonra da onun daha sık ve daha şiddetli tekniklerle, belki de arkadaşlarını da toplayarak daha kalabalık gelmesini sağladılar. Böylece bizi daha çok rahatsız etmesinin önünü açtılar. Hatta onla kavgaya tutuşmuşken oluşan boşluk ortamında evimizin soyulmayacaksa bile soyulmasına çanak tutmuş oldular. 

BARDAKTAKİ ZEHİR ÖLDÜRMEZ

ALIP DA İÇMEK ÖLDÜRÜR

Zehirlenmemek (etkilenmemek) demek bardağın (organizmamızın) içinde hiç zehir (sorun) olmaması demek midir? Hemen okuyup geçmeyin, bu cümle üzerinde derinlemesine düşünün biraz.

Bardağın içindeki zehir velev ki karşımızda, hatta önümüzdeki masanın üzerinde bile dursa içilmediği sürece bizi zehirler mi? 

Çok açık bir gerçektir ki bu zehir onu tutup ağzımıza götürme hatalı yaklaşımımızla karşılık görürse ancak o zaman zehirlenme gerçeği ortaya çıkar. 

Diğer bir anlatımla hayatımızda ortaya çıkan zehir sorunu onu alıp içme hatalı tepkimizle karşılık görünce oluşan yapı asıl sorunu oluştur. 

NE GARİP DEĞİL Mİ!

BARDAĞIN İÇİNDEKİ ZEHİRLE SAVAŞIYORUZ

Dikkat edin:

Bardağın içindeki zehiri gördüğümüzde zehirlendik zannediyor, bu zehiri illa ki dökme yönünde kör bir savaş vermeye zorlanıyoruz. Dökemedikçe de (her zaman dökemeyiz) hastalık ateşimizi yelleyen kaygıyı, korkuyu, endişeyi fitilliyoruz kendi elimizle.

BIRAK ZEHİRİ DÖKMEYE ÇALIŞMA KARDEŞ, 

SEN YETER Kİ İÇME, DÖKME İŞİ KALLEŞ

Unutmayın:

Her ateş evi yakmaz. 

Ve her ateş er ya da geç söner. 

O halde evini yakmayan, bir süre sonra zaten sönecek olan her yangına itfaiye olmaya kalkma.

Hatırlayın:

Eskiden itfaiye yoktu! Yok diye insanlar ortalıkta cayır cayır yanıyor değildi.

Zaten sönecek bir ateşi sırf adı ateş diye, ateş = yangın zannederek söndürmeye çalışmak bazen onu körüklemek demektir. Böyle bir durumda evi yakan ateş değil, aslında insanoğlunun bizatihi kendisidir.

Masanın üzerinde, organizma bardağının (ruh dünyanın) içinde zehir gördün diye hemen onu dökmeye kalkma. Bırak kalsın orada bir süre, sen yeter ki gidip de kendi elinle onu içme. 

Unutma, zehir orada durduğu için değil; içersen zarar verir ancak. İçmeni belirleyen ise zehirin orada bil fiil duruyor oluşu değildir; senin bu “orada durma durumuna” nasıl tepki verdiğindir. Sen zehire bakma, o zehire nasıl yaklaştığına bak sadece, yeter.

ÇOK MU ÜZÜLÜYORSUN

Diyelim ki son dönemde sıkıntıların var, çok üzülüyorsun. Üzüntünü sırf adı üzüntü, niteliği de rahatsızlık verici diyerek anında gidermeye çalışma. Zaten bunu istesen de yapamazsın. Çünkü onun doğasını çok istemekle, salt mücadele vermekle en asli zaman boyutundan soyutlayamazsın. Diğer bir anlatımla bu davetsiz misafirin sen istediğinde değil; doğal ömrünü tamamladığında gidecektir. Öyleyse zaten gidecek olan bir misafirin boş yere kahrını çekme. Misafir kötü bile olsa kovulur mu! Ne zaman ki misafirleri sevmedik diye kovmaya kalktık, işte o zaman başımıza iş açtık. 

İyi düşün: 

Hayatında ortaya çıkan üzüntü sana zarar vermiyor. Seni etkileyen asıl sorunu; onu yadırgaman, sorun görmen, nerden çıktı demen, kurcalaman, deşmen, irdelemen, gece gündüz beynini bu türden bir negatif telkin sağanağı altında tutman, en çok da anında kurtulmaya çalıştıkça yellemen doğuruyor.

UNUTMA

Soğukkanlı karşılanmış, bu da insani bir duygudur, bu da doğal bir süreçtir gözüyle bakılmış, böyle karşılandığı için abartılmamış, abartılmadığından kendisiyle boş yere savaşılmamış, böylece üzerinde durulmadığı için beslenmemiş, aynı hayata bir süre içimizdeki bu “zararsız” negatif duygu durum içersinde devam edilmiş sorunların sorunsuzluktan tek farkı sadece adının farklı olmasından ibarettir. 

Ha hiç ortaya çıkmamış bir sorun, ha ortaya çıkmış ancak bu şekilde doğru bir usulle karşılık görmüş bir sorun! 

Yani, ha hırsızın hiç gelmemiş olması ha gelip de bir şey alamadan kapınızın önünden geri evine boş dönmesi. Sonuç aynı değil midir? 

Yahut, ha masada hiç zehir olmaması ha olduğu halde sizin yanlış bir davranışta bulunup da onu içmemeniz, her ikisinde de sonuç aynı değil midir? Ve burada önemli olan sonuç değil midir?

ÖYLEYSE

Kana kana yaşayın sıkıntılarınızı, üzüntülerinizi. 

O da bir duygudur sonuçta. 

Olumlu duygu ile olumsuz olanları arasında zannedildiği kadar büyük bir fark yoktur aslında. Birinde kanatlanıp havada uçmazsınız; ölümsüzlüğü yakalamış da olmazsınız. Aynı şekilde diğerinde de yerin altına gömülmezsiniz. Aradaki fark ancak işi gücü bırakıp da kendisine yoğunlaştığınızda algılayabileceğiniz kadar küçük bir farktır.

KARADENİZDE GEMİLERİN Mİ BATTI, BU NE HAL BÖYLE!

SAHİP OLDUĞUN TEK ŞEY İÇİNDEKİ DERDİN Mİ, SÖYLE!

Üzüntülüyken de kalbiniz çalışır, gözleriniz görür, elleriniz tutar, aklınız işler, ayaklarınız gideceğiniz yere sizi yine aynı şekilde götürür. 

O halde sorun ne? 

Bunca işleviniz tıpkı eskisi gibi aynıyla yerinde iken kısa bir dönem için içine girdiğiniz olumsuz duyguları hayatınızın en merkezine koymak, sonra da elinizde tek o kalmış gibi yaparak etrafında gulu gulu dansı etmek de neden?

DERDİNİZİ SEVİN, O DA SİZİ SEVSİN. 

BÖYLECE GÖNÜLLER ŞENLENSİN

Üzüntümü seviyorum. 

Derdimi seviyorum. 

Sıkıntılarımı seviyorum. 

İnsanların içini değil, dışını beğenme; kimyayı terk edip fiziği önemseme moda anlayışımızda olduğu gibi artık bu gerçeklerin sadece dış yüzüne bakmıyorum. 

Artık aldanmıyorum.

Biliyorum, ilaç da dışarıdan acıdır ama içi şifa doludur. 

Bunlar da aynı öyle. 

SEVEN SEVİLİR

Seven sevilir. Ben onları sevdiğim için onlar da beni seviyor artık. Böylece derdimle ben, yani ikimiz birbirimizi sevince ruh samanlığım seyran oluyor. Bu gönüllerin hoş olduğu ortamda saray ile samanlık, üzüntü ile sevinç fazla bir anlam ifade etmiyor.

EL SALLAYIN HADİ

Haydi, sizi olumsuz nitelikli en insani duygularınızdan kurtarmak için ofisinde bekleyen hekimlerinize ve terapistlerinize uzaktan el sallayabilirsiniz artık. Gülümseyerek tabi.

SABIR TERAPİSİ VE SON SÖZ

“Hayır, sabır boş yere acı çekmek demek değildir. Esasında sabır, dışımızdaki zaman ilacıyla içimizdeki doğal iyileştirme mekanizmamıza bizi iyleştirebilmesi için gerekli olan makul süreyi tanımak demektir." (İzzet Güllü)

Psikolog

İzzet Güllü