1997-2023 -- Çeyrek Asırlık Birikim -- Sorunlarla Mücadeleye Adanmış Bir Ömür
30.000 Saat Klinik Deneyim, Basılı 6 Kitap, 700 Civarı Youtube Videosu, 1500'e Yakın Yazı ve Makale, 20.000'den Fazla Post/Ceps/İleti.
Tüm Algı Bozukluklarıyla Mücadele Eder.
"Bildiğimiz Anda Sorumluluğumuz Başlar. Sebep Olan, Yapan Gibidir."
Bazıları Kışta Açar. Bazıları Baharda Bile Filiz Vermez.
ANASAYFA
🔴 Yeni kitabım "OLABİLİR" kısa sürede 4. baskıya geçti. İlginiz için teşekkürler.
2024 yılı itibariyle Sakarya'da, kendi ofisimde hizmet vermekteyim. İzzet Güllü Psikoloji ile 0506 467 5454 no'lu Whatsapp hattı üzerinden irtibat kurabilir, randevu takviminizi oluşturabilirsiniz. Yayında olan 4 adet kitabımı Trendyol başta olmak üzere internet satış sitelerinden ve Minel Yayınevinin 0530 944 5006 no'lu telefonundan temin edebilirsiniz. Kitaplarımla ilgili okuyucu görüşlerinin bir kısmına ise sol sütunda yer alan "Önerilen Linkler" bölümünden ulaşabilirsiniz. Yine sosyal medya hesaplarımı sağ üstteki ilgili sosyal medya ikonlarını tıklayarak takip edebilirsiniz. Alandaki sessiz devrim devam ediyor. Ne serotonin takviyesi, ne travma çözümlemesi, ne çocukluğa inme, ne aylarca bireysel seans, ne saatlerce kişisel öykü dinleme... Psikolojik destek süreciyle ilgili tüm ezberler yerle bir oluyor. Yılan hikayesine dönen yardım arama süreçleri nihayete eriyor. Kliniklerde çözülemeyen sorunlar evlerde çözülüyor. Tam destek odaklı ve özgün içerikli "Psikolog İzzet GÜLLÜ YouTube videoları" ile ve "Sen Hasta Değilsin" eseriyle nice uzak yerlerde ne çok hayatlar değişiyor. Videolarımla hayatları değişen kişilerin çektikleri ses kayıtlarına Youtube kanalımdaki "Canlı Tanıklar" kategorisinden ulaşabilirsiniz. Tek yanlı her uyarıcı girdisi (bilgi, eğitim, sohbet, kanal, program vb.) şartlandırır ve robotlaştırır. Çok yönlü beslenmeyen her zihin bir süre sonra kalıplara ve klişelere hapsolur. Dinlediği hocaları, okuduğu kitapları, izlediği programları çeşitlendirmeyen insan özgür olamaz ve kendi zindanında yaşar.
Bana her fırsatta "Neden sadece psikoloji konularını paylaşmıyorsun" diyorlar. Sadece psikolog değilim ki sadece psikoloji paylaşayım. Aynı zamanda vatandaşım, babayım, insanım ve bu yönlerimden kaynaklı kaygılarım, görevlerim ve sorumluluklarım da var. Bir kimyager sosyal medyada habire formul, bir coğrafyacı sürekli harita mı paylaşır? Bu platformlar benim kliniğim değil ki, sosyal medya hesaplarım. Hem Psikoloji demek sadece panik atakla takıntı vs. demek değildir ki! İnsana dair hemen her şey, özellikle de insan algısı kapsamına giren her konu psikolojinin ve psikoloğun sorumluluk sahasına girer. Bazen meselelere derin bilgi ile içerden bakmaktansa az bilgiyle ama dışarıdan bakmak çok daha derin ve anlamlı ufuklar ve katkılar sağlar. Hemen her alanda sorgulayan ve kafa yoran deneyimli bir psikolog olarak benim mesleğim dışında da söyleyecek çok sözüm var. Benden kimse tek derdi ofislerine daha çok danışan çekmek olan, bu sebeple de klasik psikoloji mevzuları dışında tek laf etmeyen tuzu kuru sektör uzmanları gibi davranmamı beklememeli. Ben bu sebeple on binlerce takipçi kaybettim. Lakin benim sayıyla, adetle, kalabalıkla işim yok. Ben hemen her alandaki algı bozukluklarıyla mücadele etmeyi kendime misyon edindim. Zira şu hayata dair çoğu şey algılarımızın ürünüdür. İnternette kadın kırbaçlamaya dair çok sayıda video var. Beş altı genç erkek, her biri elinde kırbaçla kadını sağlı sollu kırbaçlıyorlar. Kadının suçu evinden dışarı tek çıkmakmış! Yüzüne, kafasına dakikalarca acımasızca vuruyorlar. Bunu kendi din algıları adına ve bir ibadet şevkiye yaptıkları için de en ufak bir rahatsızlık ve merhamet hissi duymuyorlar. Heyhat! Allah'ın koymadığı kanunları koyuyorlar. Allah'ın vermediği cezaları veriyorlar. Allah, din gününün (günahları yargılama gününün) tek sahibi benim dediği halde, din gününün sahibi ve yargı işinin ortağı gibi davranıyorlar, günah yargılıyorlar. Sonra da çıkıyor ve "Allah'tan başka kanun kural koyucu yoktur, O hüküm yetkisinin tek sahibidir, tek otorite O'dur" diyorlar. Bu kadar basit çelişkileri bile göremiyorlar. Günahkar insanoğlunun başkasına gelince bir anda melek kesilip günah yargılaması! Allah'lığa kalkmanın, başkasının ilahı olmaya kalkışmanın ve riyakarlığın bir resmi olsaydı eğer, kesinlikle bu olurdu. Bu coğrafyaya önce din eğitimi değil; önce felsefe, önce mantık, önce düşünce, önce algı, önce sorgulama eğitimi gerekiyor. Gerçekten de akıldan ve bilimden uzaklaşan toplumlar asla iflah olamıyor. Hayatta tek hakiki mürşidi ilim ve fen olan milletlerle tek mürşitleri Ahmet efendiyle Mehmet efendi olanların hali ortada!
Demokrasi kültürü ya hiç oluşmamış ya da geç oluşmuş, böylece çok yönlü zihinsel girdilerden uzun süre mahrum kalmış, en önemlisi de tek yanlı ve sınırlı kaynaklardan beslene beslene zihnen gelişmemiş ve olgunlaşmamış toplumlar üretilmiş zeki fikirleri, yazıları, filmleri vb. takdir de tercih de etmezler. Çünkü bunlar onlara kendi yetersizliklerini hatırlatır. Bu sebeple, kendi idrak seviyelerine daha yakın üretimleri tercih ederler. Bu onlara, "Ne var sanki! Bunu biz de yapabiliriz" duygusu verir. Bu duygu ise derin bir haz kaynağıdır. Bu yaygın olgu, hemen her alanda daha üst düzey üretimleri değil, genel eğilimi memnun edecek, onlara kendilerini iyi hissettirecek sığ yapıları/yapımları teşvik eder. Her alandaki yozlaşmanın bir diğer temel nedeni de budur. Bir çivi bir naldan, bir nal bir attan, bir at bir kumandandan, bir kumandan bir ordudan, bir ordu bir devletten eder demişler. Aslında koskoca bir devletten eden şey sadece basit bir çividir. Zincirleme gelişen bu nedensellik ilişkisini fikirler için de düşünebiliriz. Bir fikir üzerine ideoloji kurulur. O ideoloji üstüne yaşam tarzı oturtulur. Yaşam tarzı üzerine ise kin, öfke, nefret, kavga... Hatta savaş, acı, zulüm ve göz yaşı. Ya da sevgi, barış, kardeşlik. Ve gelişme, kalkınma, refah... Dikkat edilirse olumlu veya olumsuz yönde gelişen tüm zincirleme sonuçlar ilk olarak fikirle başlıyor. İşte bir fikir bu kadar önemlidir. En büyük güç bilgi ve fikirdir. Amerika'yı her alanda bu denli güçlü kılan da sahip olduğu bilgi ve ürettiği fikirdir. Geri kalan, taassup içinde boğulan ülkeler de aslında bilgisizliğin, fikirsizliğin ya da yanlış fikirlerin eseridir. Bir fikri üreten de onu doğru ya da hatalı kılan da algılama becerisidir. Algılama becerisi doğru yöndeki çabalarla hem oluşturulabilir hem de geliştirilebilir. İsabetli ve yaratıcı fikirler ancak doğru algıların ürünüdür. Doğru algılama kapasitesinin gelişmesi ise daha ziyade sorgulama ve analitik düşünme çabasının içselleşmesiyle ve bir kültür haline gelmesiyle mümkündür. Maalesef ülkemizde birçok insan dindarlaştığı ölçüde, çoğulcu bir toplum olarak barış içinde yaşamamıza vesile olan demokratik kültüre ve cumhuriyet değerlerine düşman haline geliyor. Demokrasi, laiklik ve Atatürk nefreti adeta imanın 7. şartı haline getirilmiş durumda. Bu durum orta ve uzun vadede ülkemiz için ciddi bir beka sorunu oluşturmaktadır. Hemen her alanda nice yeni fikirler ve bakış açıları geliştirmiş deneyimli bir psikolog olarak bu konularda da elbette söyleyecek çok sözüm var. Bu sebeple, son derece özgün detaylara ve çok önemli püf noktalarına değinen, haliyle de birçok hususta ezberleri bozan son 9 makalemi özellikle okuyun, okutun ve paylaşın. Din üzerinden kin ve nefret tohumları eken, demokrasi iklimini ya hiç oluşturamayan ya da zaman içinde yok eden toplumların perişan hali ortadadır. Bu konuda duyarlı olalım. Unutmayalım ki cehaletin ve ondan kaynaklanan bağnazlığın bedeli çok ağırdır. Bağnazlığın ve gericiliğin eskiden beri el altından hep beslendiğini, hem hiziplere bölerek ayrıştırmak hem de aklı, sorgulamayı ve bilimi değersizleştirici çabalarıyla toplumu geri bırakmak için sinsice bir enstrüman olarak, bir silah olarak kullanıldığını sakın unutmayın. Fevzi Çakmak'ın dahi ta o tarihte dediği gibi, bu yapıların bir çoğu emperyalizmin ileri karakollarıdır. "Onların işi istişareyledir (şura ile, meclisle, ortak akılla)" ayeti otokratik yönetimlerin değil, parlamenter rejimlerin yani Cumhuriyetin; "Senin dinin (senin yolun) sana, benimki de bana" ayeti de (ki din tutulan yol demektir) laikliğin ve demokrasinin en temel dini referansıdır. Bunları ve daha fazlasını öğren. Bilgi özgürleştirir, cehalet ise köleleştirir. Dini ideoloji haline getirerek ve dini duyguları kullanarak hayatın her alanında hakimiyet tesis etmeye çalışan özgürlük karşıtı otoriter sistemlerin ve tefrikaya dayalı hiziplerin seni başta kendine, sonra da ailene ve çevrene karşı dinsiz/imansız gibi hissettirmesine izin verme. Bu vb. konularla ilgili panzehir paylaşımlar yayında. Takipte kal. Terapilerin temel amacı değişim sağlamaktır. En etkili değişim aracı ise telkindir. Ancak modern tıp ve modern psikoloji kadim bir olgu olan telkini ihmal etmiştir. Telkin sistematik (düzenli) olarak yapılan tekrarın adıdır. Düzensiz olarak yapılan tekrar, velevki tekrar olsa da telkin değildir. Bir tekrar düzenli bir biçimde yapılınca telkine dönüşür ve ancak o zaman sonuç üretir. Zira ancak bu şekilde içselleşme sağlanır. Bir toprak parçası rastgele adımlarla değil, peşpeşe gelen düzenli adımlarla patikaya (yola) dönüşür. İşte o zaman gidip gelme kolaylaşır ve ulaşım sağlanır. Telkin ağaçtır. Kimisi ondan odun yapar, kimisi mobilya. Benim terapi anlayışım telkin değildir, telkin üzerine kurulu bir sistemdir.
Kimilerine göre asrın sorunu depresyon kimilerine göre uyku problemleri bu çağın en yaman derdi. Bir sorunun çağın en büyük derdi olup olmaması kadar önemli olan bir diğer husus mevcut problemin kişilerin hayatında ne derece önemli olup olmadığıdır. Çünkü bir derdin diğer dertlere göre nasıl ve ne konumda olduğu değildir, asıl mühim olan. Çünkü herkesin derdi kendisine en büyük derttir.
Günümüzde çok karşılaştığımız sorunlardan birisi de uyku sorunu! Sigara içme tutum ve davranışını psikolog koltuğunda değil de (oysa tutum, alışkanlık, davranış değişikliği konuları direkt psikolojinin ilgi ve bilgi alanıdır) göğüs polikliniklerinde tedavi etmeye çalışan güzide ülkemizde uyku gibi yine büyük ölçüde psikolojik nitelik arz eden bir sorun da daha ziyade uyku kliniklerinde hekimlerce tedavi edilmeye çalışılır, malum.
“Kimi ilacı bırakamıyorum” diyor; kimisi, “Kullanıyorum ama daha kötüyüm”. Kimi ise, "Az fayda etti" şeklinde söylüyor; bakıyorsunuz bu fayda bile aslında ilaç dışı gelişmelerle ilgili gibi görünüyor. Ancak, “İlaç içtim; fobimi, panik atağımı, OKB’ mi sadece ilaç sayesinde yendim” diyen tek bir kişi göremiyorsunuz.
Bunu bilen uyanıklar yıllarca dışladıkları terapiyi hatırlıyor, “Canım tabi terapi de lâzım” demeye başlıyorlar. Buradaki esas amaç terapinin faydasını bir nebze de olsa ilaca mâl etmek. Böylece ilacın hızla düşen prestijini yıllardır dışladıkları terapi ile koruyabilmek!