• https://api.whatsapp.com/send?phone=05521012184
  • https://www.twitter.com/@kifsamer
  • https://www.instagram.com/psikologizzetgullu
  • https://youtube.com/@psikologizzetgullu
Algı Tamircisi
www.izzetgullu.net
Aslında Din Güzel Ahlaktır
27/08/2012

Muhteşem bir dinin hiç de muhteşem olmayan, hatta onun bu yönünü kavramaktan bile aciz kalan ümmetiyiz.

Bu dinde her şeyden önce, “Din güzel ahlaktır” buyrulur. Sözgelimi din namaz kılmaktır, oruç tutmaktır, daha fazla ibadet etmektir denilmez. Biz ise ya çoğunlukla böyle algılamış yahut ahlakı sadece cinsel ahlak olarak bellemişizdir. Oysa ahlaktan kasıt erdem, adalet, sorumluluk, duyarlılık, çalışkanlık, dürüstlük gibi daha ziyade erdemle ilgili olan vasıflardır.

Aynı dinimizde, “İnsanların en faydalısı insanlara en çok hizmet edendir” buyrulur. Çok ibadet edeniniz, hiç günah işlemeyeniniz, sürekli abdestli gezeniniz, en fazla umreye gideniniz en faydalınızdır falan denilmez.

Dinde en az küfür (inkar) kadar, hatta ondan daha fazla yerilen münafıklığın üç alameti vardır mesela. Dikkat ediniz, yalan söylememek, sözünde durmak, emanete hıyanet etmemek şeklinde sıralanan bu üç vasıf da ahlakla ilgilidir. Yani zina etmemek, oruç tutmamak, az namaz kılmak münafıklık alameti sayılmaz; ahlaki, erdemsel davranışlar bu kapsamda ele alınır.

“Kalbinde zerre kadar kibir olan cennet yüzü göremez” denilir. Kibirli olmak yahut olmamak da ahlaki bir sıfattır. Zina eden, içki içen için böyle kesin ve çok ağır bir gerçeklikten bahsedilmez dinde. Günahlar ve ibadet noksanlıkları için en fazla, “Tövbe edin, umulur ki bağışlanırsınız” mealinde bir şeyler söylenir. Biz ise bunu bile ya hiç affedilmeyecekmişiz gibi yahut tövbe edersek kesin affolunacakmışız gibi siyah ve beyaz mantığıyla algılarız. Oysa burada ne yüzde yüz ümit aşılanır ne de yüzde yüz, “Öldünüz, bittiniz, daha iflahınız mümkün değil” denilir; sadece, “Umulur ki…” şeklindeki ifadeyle ihtiyatlı bir mesaj verilir, bu iş Allah’ın ilahi rızasına havale edilir.

Aynı şekilde bakınca, azıcık derin düşününce, birazcık olsun akıl edince, “Bir din ancak bu denli muhteşem olabilir” dediğim yüce inanç sistemimizde, “Bizi aldatan bizden değildir” buyrulur. Bizi aldatandan yani yine ahlaki bir sıfatın noksanlığından bahsedilir; hacca gitmeyen veya zikir yapmayan, alevi yahut suni olmayan bizden değildir denilmez.

Kul hakkının, özellikle bunun kamu hakkıyla yani tüyü bitmemiş yetimle ile ilgili olanının asla affedilmeyeceği vurgulanır. “Oruç tutmayan affedilmeyecektir” denildiğini göremezsiniz.

Bu böyle devam edip gider ama aynı gerçek hiç değişmez dinde. 

Oysa böylesi muhteşem bir dinin bırakın aynı ölçüde muhteşem müdavimleri olmayı onu özgün muhteşemliğine yaraşır şekilde algılamaktan bile aciz düşmüş bağlıları olarak dini büyük ölçüde (sözde olmasa bile lisanı halimizle böyle) ibadete indirgemiş durumdayız. İbadeti de büyük ölçüde namaza... Namaz eşittir din, örtünme yahut abdestli gezmeyi eşittir takva zannederek yaşayıp gider olmuşuz. Müslümanlığımız yamalı bohçaya dönmüş. Herkes yamasız kısımlarla ferahlanıyor, oysa aynı elbisede daha fazla yer tutan yamalı kısımlarını görmeye cesaret edebilenimiz neredeyse yok gibi!

Böylece ortaya;

İbadet ederken bile günah işleyebilen lakin bunun farkında dahi olmayan (mesela abdest alırken şarıl şarıl su akıtabilen, böylece helal ile haramı koyun koyuna yatırabilen çünkü açıkça ve çekinmeden, hem de senelerce israf edebilen)

Üst kattaki komşusu açken alt katta göbeğini kaşıyarak huzurla uyuyabilen, en fazla Erzurum’dan tulum peyniri getirttiğinden lakin bu seferkinin önceki kadar iyi çıkmadığından falan dem vuran,

Üstü Mekke altı Paris denilen bir tarzda giyinebilen, sadece kafasındaki kılları kapattığı için işi halletmiş olarak görebilen,

Makam – mevki kulluğundan yahut meslek taassubundan sarhoşa dönmüş, yüzünden kibir pulları dökülen lakin  (sürekli abdestli gezdiği için olsa gerek) beyninin içindeki bu yaman defoyu bir türlü fark edemeyen,

Velhasıl Müslüman olan batılıların,  “Dine değil de sizin yaşantınıza baksaydım Müslüman olmayı aklımın ucundan bile geçirmezdim” dedikleri kadar tuhaf bir “dindar” portresi çıkıyor ortaya.

Bu çarpık Müslümanlık algısının ailedeki yansıması, “Ana hakkı da ana hakkı” diyerek sürekli anasını tutan, ancak kul hakkının da aynı derecede önemli olduğunu kavrayamadığı için Allah’ın kendisine emanet olarak verdiği eşinin her gün hakkını afiyetle yiyebilen bir eş olmaktır.

Bu çarpık yorumlamanın bürokrasideki görünümü; bir kısmını kısa sürede maaşla zengin ederken diğer bir bölümünü sefalete mahkum edebilen ve bunda hiçbir behis görmeyebilen, bu inisiyatifin kendisinin en doğal yetkisi olduğunu düşünebilen, diline doladığı dinsel söylemlere ve niçin yaptığını bilemediğiniz ibadetlerine bakmasanız rahatlıkla,  “Aslında dinle ilgisi olmayan kişilerden pek de bir farkı yokmuş” diye düşündüğünüz yönetici karakteridir. 

Bu bozuk din algısının bankadaki izdüşümü asık suratlı, yirmi dört saat kalp kıran, ruhları karartırken yüzündeki nuru da söndüren bir memur olmaktır.

Bunun hastanede çalışan bir doktorun anlayışındaki tezahürü hastalık olan olmayan her soruna ilaç yazmak, sanki bedelini Yunan devleti ödeyecekmiş gibi davranmak, ülkesinin geleceğini Antalya sahillerinde geçireceği iki günlük tatile satmak demektir.

Evlat olarak görünümü asi, dik başlı, hoppa olmak (sonra da, en fazla bu ahlaki sorunlar için çocuk psikiyatrisine gitmektir); vatandaş olarak yansıması ise, “Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın” temennisi taşımaktır.

Esnafa yansıması bozuk ve hileli gıda satarak midesini cehennem alevleriyle doldurmak; çoluk çocuğunu haram ile doyurarak kendi eliyle ateşe atmak, böylece nefsi fesada uğratmaktır.

Din adamına düşen hissesi de günaha bile açıkça günah diyememek, en fazla, “Dinen doğru sayılmaz” türü yumuşatıcı bir üslupla konuşmayı, çoğunlukla ise susmayı vazifenin ifası zannetmektir vs.

Bu sakatlıktan kendilerini dindar olarak tanımlamayan kişiler bile nasibini almıştır. Onlar da hiçbir şey yapmadan, “Ama bizim kalbimiz temiz” teranesi tutturmuşlar, öyle yaşayıp gitmektedirler. Oysa yüce yaratıcıyı gereği gibi takdis etmemiş, sürekli yüceltmemiş yani kendisine gereği gibi kulluk yapmamış bir kulun kalbinin “kendince” güzel oluşunun tek başına Allah’ı razı etmeye yetmediğini, Allah’ın sadece temiz bir kalp değil; hakkıyla kulluk da beklediğini görmemekte ısrarcıdırlar.

Velhasıl bahsini ettiğim bu tuhaf algının toplumun her kesimine  düşen ortak hissesi; gerçeği dost doğru, tam da olduğu gibi anlamak gibi bir derdin olmaması hastalığına yakalanmak, sadece işimize nasıl gelirse öyle kavramaya çalışma kara sevdasına düşmektir.

Sonuç

Çoğu kişinin yarın huzuru mahşerde büyük bir şaşkınlık ve şok yaşayacağına, evdeki hesabın pazardakine uymadığına hayretle şahitlik edeceklerine inanıyorum.

Dinde geçen, “Müflis kullar” yani, “İflas edenler” tanımlaması da zaten bu hakikati işaret etmiyor mu!

Psikolog

İzzet Güllü



2869 kez okundu. Yazarlar

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın

Yazarın diğer yazıları

Birkaç Fikri Kırıntı - 26/12/2023
Sabahın beşinde
LAİKLİK DİNSİZLİK MİDİR - 24/12/2023
.
Yerli Selefiler Milli Robot Yapmış - 03/02/2023
Hatalı Kandil Algısı - 26/01/2023
Kandil Var mı Yok mu?
Son Risale Dersi - 23/01/2023
Buldum Deme, Hep Ara
Şu Zamanda Akla Kurt Düşürmenin Önemi - 22/01/2023
.
Niyet Ettim Kırbaç İçin Namaz Kılmaya - 22/01/2023
Allah Dışı Kaygılara Kulluk Ettirmek
Mutsuz İnsan Projesi - 21/01/2023
.
Ruhlarımızdaki Şeriat Çatışması - 19/01/2023
Şeriat Yok Diye Yanacak Yıyız?
 Devamı